ARAŞTIRMA | |
1. | Katekolaminerjik İnotropik Ajan Kullanımı 30 Günlük Mortalite İçin Bağımsız Bir Risk Faktörü Değildir The Use Of Catecholaminergic Inotropic Agents is Not An Independent Risk Factor For 30-Day Mortality Ülkü Sabuncu, Aslıhan Dinçer Aykut, Aslı Demir, Rabia Koçulu, Eda Balci, Candan Baran, Gökçe Sert, Perihan Uçar Kemerci, Ayşegül Özgökdoi: 10.5222/GKDAD.2018.78942 Sayfalar 145 - 151 (1058 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Açık kalp cerrahisi geçiren hastalarda düşük kardiyak debi sendromu gelişebilmektedir. Kardiyak performansı arttırmak amacıyla inotropik ilaç tedavisine başlanmaktadır, ancak bu ilaçların da önemli yan etkileri mevcuttur. Bu çalışmanın primer amacı inotropik ilaç kullanımı ile 30 günlük mortalite arasındaki ilişkinin belirlenmesi, sekonder amacı ise mortaliteyi bağımsız predikte eden faktörlerin belirlenmesidir. YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif gözlemsel çalışmamıza kardiyopulmoner baypas ile kardiyak cerrahi geçiren 1002 hasta dahil edildi. Hastaların demografik ve intraoperatif özellikleri, inotropik ajan kullanımları, postoperatif 30 günlük mortalite bilgileri anestezi kayıtlarından, postoperatif yoğun bakım kayıtlarından ve epikrizlerinden elde edildi. BULGULAR: Hastaların 274’sına (%27. 3) dopamin, 110’una (%11) dobutamin ve 63’üne (%6,3) adrenalin kullanıldığı gözlendi. Univariate analizde inotropik ilaç kullanımının mortaliteyi etkilediği saptansa da çoklu regresyon analizi sonucunda inotropik ilaç kullanımının mortalite için tek başına bağımsız bir risk faktörü olmadığı görüldü. Mortalite için bağımsız risk faktörlerinin ileri yaş, hipertansiyon, kalp yetmezliği, ejeksiyon fraksiyonu düşüklüğü ve preoperatif anemi olduğu tespit edildi. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bulgularımız, perioperatif dönemde inotropik kullanımının 30 günlük mortalite için bağımsız prediktör olmadığını gösterdi. Bu sonuç küçük örneklemli çalışmalarla uyumlu olmasa da, büyük hasta sayılı çalışmalarla koreledir. Otuz günlük mortalite için bağımsız risk faktörleri ileri yaş, hipertansiyon, kalp yetmezliği, düşük ejeksiyon fraksiyonu ve peroperatif hemoglobin düşüklüğü olarak bulundu. Bulgularımız çalışmalarda sık görülen risk faktörleri ile uyumludur. Bu alanda daha fazla ilerlemeye ihtiyaç vardır. |
2. | Endovasküler Girişimlerde Anestezi Yönetimi ve Klinik Sonuçlarının Retrospektif Değerlendirilmesi Evaluation of Anesthesia Management and Clinical Outcomes in Endovascular Interventions Retrospectively Sünkar Kaya, Özlem Turhan, Zerrin Sungur, Ömer Ali Sayın, Ufuk Alpagut, Mert Şentürkdoi: 10.5222/GKDAD.2018.96967 Sayfalar 152 - 159 (1449 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Endovasküler aort onarımı hızlı derlenme ve kısa hastanede kalış süresi gibi avantajlarıyla sık uygulanan güvenilir bir yöntemdir. Çalışmanın amacı anestezi tipinin yoğun bakım ve hastanede kalış süreleri ve perioperatif komplikasyonlar üzerine etkilerinin araştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif çalışmamıza 2004-2014 yılları arasında endovasküler aort onarımı yapılan hastalar dahil edildi. Genel anestezi (GGA), rejyonal anestezi (spinal veya epidural) (GSE) ve lokal anestezi (GLA) olmak üzere üç grup oluşturuldu. Hastaların yoğun bakım ve hastanede kalış süreleri ile hastalarda gelişen postoperatif komplikasyonlar takip edildi. BULGULAR: Çalışmaya alınan 86 hastanın 25’i GGA, 37’si GSE ve 24’ü GLA grubundadır. Altmış beş hastaya abdominal 21 hastaya torasik anevrizma onarımı yapılmıştır. GLA grubundaki hastaların yaşları diğer gruplarla karşılaştırıldığında belirgin yüksektir. (p: 0.025) Operasyon süresi GGA grubunda diğer gruplara kıyasla anlamlı yüksek bulundu. (p: 0.0147) Yoğun bakımda kalış süresi de GGA grubunda GSE ve GLA grubuna kıyasla daha uzundu.(GGA 3,08±3 gün, GSE 1,05±0,4 gün, GLA 1,08±0,4 gün; p<0.001) Hastanede kalış süreleri de benzer şekildeydi. Uzamış hastanede kalış (>10 gün) 16 hastada görüldü. Lojistik regresyon analizinde preoperatif kronik böbrek yetersizliği (KBY) uzamış hastanede kalış ile ilişkili bulundu. TARTIŞMA ve SONUÇ: Endovasküler aort anevrizma onarımlarında rejyonal ve lokal anestezi tekniklerinin her ikisi de kısa yoğun bakımda kalış gerektirdiğinden endovasküler aort anevrizma onarımlarında tercih edilebilir. Ancak hastanede kalış süresi üzerine anestezi tekniğinin etkisi yoktur. Lokal anestezi işlem sırasında hemodinamik stabilite sağlanması açısında daha güvenlidir. Postoperatif dönemdeki sistemik komplikasyonlar tüm gruplarda benzerdir. KBY uzamış hastanede kalış ile büyük ölçüde ilişkilidir. Endovasküler işlemlerde daha hızlı derlenme sağlamaları nedeniyle rejyonal ve lokal anestezi teknikleri ön planda değerlendirilebilir. |
3. | Açık kalp cerrahisi sonrasında kanama nedenli reoperasyonlar: Cerrahi kanama mı ? Koagülopati mi ? Reoperations due to bleeding after open heart surgery: surgical bleeding? Coagulopathy? Gökçe Selçuk Sert, Şule Dede, Zeliha Aslı Demir, Utku Ünal, Ayşegül Özgökdoi: 10.5222/GKDAD.2018.59454 Sayfalar 160 - 164 (2485 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Açık kalp cerrahisinde kanama nedenli reoperasyon mortalite ve morbiditeyi arttıran ciddi bir risk faktörüdür. Bu çalışmadaki amacımız, kanama nedeni ile reoperasyona alınan hastalarda, cerrahi ve koagülopati kanaması için olabilecek preoperatif ve intraoperatif risk faktörlerini araştırmaktır. YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastaların verileri, hastane elektronik sisteminden ve hastaların dosyalarından elde edildi. Kalp yetmezliği ameliyatları haricinde, kardiyopulmoner baypas (KPB) kullanılan tüm yetişkin açık kalp ameliyatı vakaları çalışmamıza dahil edildi. 2017 yılında 1200 hasta arasında postoperatif kanama nedeniyle 24 saat içinde en az bir operasyon geçiren 77 hasta incelendi. Kanamaları cerrahi ve koagülopatik olarak sınıflandırıldı. Revizyon sırasında devam eden aktif kanama ve/veya sızma olmaksızın hematom varlığı koagülopatik kanama olarak tanımlandı. Cerrahi kanama ise sütür veya klips gerektiren spesifik kanamalar olarak tanımlandı. BULGULAR: Postoperatif kanama nedeniyle 24 saat içinde en az bir operasyon geçiren 77 (% 6,4) hastanın 71 tanesinin tam verilerine ulaşılabildi. 28(%39,5) hastada cerrahi kanama ve 43(%60.5) hastada koagülopatik kanama tespit edildi. Preoperatif ve intraoperatif dönemde kanama tipi açısından risk faktörü olabilecek değişkenler analiz edildi ancak ilişkili faktör bulunmadı. TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastaların% 39,5'inde cerrahi kanama tespit edildi. Literatürde diğer serilerde % 56.4 oranında cerrahi kanama oranı saptandı. Deneyimi yüksek olan kalp merkezimizde cerrahi kanama oranı, koagülopati kanamasına göre daha düşük saptandı, az hasta sayısı nedeniyle risk faktörlerini ayırt etmek mümkün olmadı. |
4. | Yoğun bakım hastalarında hemogram parametrelerinin mortaliteyle ilişkisi The relation of hemogram parameters with mortality in intensive care patients. Onur Şenyurt, Kenan Kaygusuz, Onur Avcı, Ahmet Cemil İsbir, İclal Özdemir Kol, Sinan Gürsoydoi: 10.5222/GKDAD.2018.99267 Sayfalar 165 - 171 (3148 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Yoğun bakımda mortaliteyi tahmin etmede son zamanlarda çeşitli hemogram parametreleri kullanılmaktadır. Bu parametrelerin hızlı bir şekilde kritik hastalarda karar verme, uygun tedaviye başlama gibi avantajları bulunmaktadır. Bu çalışmada; 1 Ocak 2014 ile 30 Nisan 2018 yılları arasında Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Uygulama Hastanesi Merkezi Yoğun Bakım Ünitesinde yatan hastaların dosyaları ve hastane otomasyon programı yardımıyla retrospektif olarak inceleyip ölen hastalar ile sağ kalanlar arasında hemogram parametrelerinin mortaliteyi tahmin etmede ilişkisini ortaya koymayı amaçladık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Cumhuriyet Üniversitesi Girişimsel olmayan Klinik Uygulamalar Etik Kurulu ve hastaların onayı alındıktan sonra çalışmaya dahil etme kriterlerimize uyan 254 hasta çalışmaya alındı. Tüm hastaların Demografik verileri ilk yatıştaki SOFA (Sequential Organ Failure Assessment), APACHE Ⅱ (Acute Physiology and Chronic Health Evaluation) skorları, CRP (C-Reaktif Protein), MPV (Ortalama Trombosit hacmi), RDW (Eritrosit dağılım genişliği), NLO (nötrofil lenfosit oranı), PLO (Trombosit lenfosit oranı) değerleri kaydedildi. BULGULAR: Çalışmaya alınan grupların hemogram değerleri, SOFA, CRP, APACHE Ⅱ skorları karşılaştırıldığında ölen ve sağ kalan gruplar arasında farklılık anlamlı bulundu. Kesim noktası için AUROC analizi sonucu MPV için %90.3 duyarlılık %95.8 özgüllük ile 9.75 femtolitre; NLO için %82.8 duyarlılık %88.3 özgüllük ile 13.55; PLO için %97 duyarlılık %98.3 özgüllük ile 301.5; RDW için %92.5 duyarlılık %96.7 özgüllük ile 15.15; SOFA için %90.3 duyarlılık %30 özgüllük ile 7.5 değeri bulundu. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmada; hemogram parametrelerinin mortaliteyi ayırt edicilik gücünün SOFA, CRP, APACHE Ⅱ’den daha yüksek olduğunu gözlemledik. |
5. | Yoğun bakımda sefoperazon/sulbaktam kullanımının koagülasyon sistemi üzerine etkilerinin değerlendirilmesi Evaluatıon of the effects of sephoperazon / sulbachtam usage on the coagulatıon system ın ıntensıve care Mine Altınkaya Çavuş, Seha Akduman, Sema Turandoi: 10.5222/GKDAD.2018.62681 Sayfalar 172 - 175 (4310 kere görüntülendi) GİRİŞ ve AMAÇ: Yoğun bakımda enfeksiyon çok sık karşımıza çıkan bir sorundur. Sefoperazon/sulbaktam, yoğun bakımda solunum yolu enfeksiyonlarında sıklıkla tercih edilen antibiyotiklerdendir. Çalışmamızda, 3. basamak dahili yoğun bakımda, sefaperazon –sulbaktam tedavisi başlanan hastalarımızın koagülasyon parametrelerinde oluşan değişiklikleri retrospektif olarak değerlendirdik ve bu gelişen komplikasyonun mortalite üzerine etkilerini inceledik. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmamıza 3. basamak yoğun bakımda tedavi gören, sefoperazon/sulbaktam tedavisi alan, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve pnömoni tanılı, 18 yaşından büyük, 39 hasta dahil edilmiştir. Hastaların tanıları, demografik verileri ve takip parametreleri retrospektif olarak incelenip mortalite ile ilişkisi değerlendirildi. BULGULAR: Çalışmamız 29 erkek,10 kadın olmak üzere toplam 39 hastadan oluşmaktadır. 66 yaş ve altı 12, 66-76 yaş arası 13, 76 yaş ve üzeri 14 hasta vardı. APACHEII ölçümleri hayati duruma göre karşılaştırılarak incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar Tablo 2’te yer almaktadır. Tablo 2’e göre, APACHEII ölçüm hayati duruma göre anlamlı bir şekilde farklılaşmaktadır (p<0,05). Buna göre, exitus olan hastaların APACHEII ölçümleri exitus olmayan hastalarınkinden anlamlı olarak daha yüksektir. TARTIŞMA ve SONUÇ: Hastalarımızın mortalitesi yüksek APACHE II değerleri ile uyumlu olarak bulundu. Sefaperazon/sulbaktam kullanan hastalarımızda gözlenen koagülasyon bozuklukları mortaliteyi arttırmaktadır. Belirlenen bu komplikasyon kullanılan dozdan bağımsızdır. |
OLGU SUNUMU | |
6. | Perikardiyosentez işleminde gelişen sağ ventrikül perforasyonunun cerrahi tedavisi ve anestezik yönetimi Surgical treatment and anesthetic management of right ventricular perforation during pericardiocentesis Hanife Karakaya Kabukçu, Osman Nuri Tuncerdoi: 10.5222/GKDAD.2018.00821 Sayfalar 176 - 179 (1209 kere görüntülendi) Perikardiyal tamponad yaşamı tehdit eden bir durum olduğu için hızlı tanı konulmalı ve acilen tedavi edilmelidir. Perikardiyosentez, kardiyak tamponad varlığında etkili bir yöntemdir ve hayat kurtarıcı olabilir. 80 yaşında kadın hastaya, kardiyak tamponad nedeniyle acil kateter ile perkütan drenaj girişiminde bulunulmuş, işlem sonrası kateterden fibrine kan gelmesi üzerine yapılan ekokardiyografik incelemede yerleştirilen kateterin ucunun sağ ventrikül içerisinde olduğunun saptanması üzerine hasta acil olarak operasyona alındı. Bu olgu sunumunda, cerrahi olarak kateterin çıkarılması ve anestezik yönetimi sunulmuştur. |
7. | Nadir görülen kateter komplikasyonu: Santral venöz kateterin kopması. A Rare Catheter complication: Breakage of the central venous catheter Onur Avcı, Canan Baran Ünal, Salih Yıldırım, Mehmet Fatih Yörükdoi: 10.5222/GKDAD.2018.32448 Sayfalar 180 - 182 (1239 kere görüntülendi) Santral venöz kateterler (SVK); çoğunlukla yoğun bakım ünitelerinde ve ameliyathanelerde infüzyon terapisi, nutrisyonel destek, hemodinamik monitörizasyon, geçici transvenöz kalp pili, plazmaferez veya hemodiyaliz gerektiren hastalarda güvenli yöntem olduğundan yaygın olarak kullanılırlar. Sağ median cerebral arter enfarktüsü nedeni ile takip etmekte olduğumuz 73 yaşındaki bayan hastanın sağ subklavian vendeki santral kateterin değişimi esnasında kateterin büyük bir kısmının koparak hastanın venöz yapıları içinde embolize olduğu olguyu literatür ışığında tartışmak istedik. |
8. | Takotsubo Kardiyomiyopatisine Bağlı Gelişen Periferik Arteryel Emboli Peripheral arterial embolism due to Takotsubo cardiomyopathy Ali Kemal Gür, Esra Eker, Arzu Esen Tekelidoi: 10.5222/GKDAD.2018.38039 Sayfalar 183 - 186 (1130 kere görüntülendi) Takotsubo sendromu koroner arterlerin normal olmasına rağmen sol ventrikül fonksiyon bozukluğu ve sol ventrikül anevrizması ile seyreden nadir görülen bir patolojidir. Bu patoloji genellikle yaşlı, postmenapozal kadınlarda fiziksel veya duygusal stres altında çıkmaktadır. Bu nedenle kırık kalp sendromu, stresle ilişkili kardiyomyopati ve geçici sol ventrikül anevrizması diğer tanımlarıdır Amerikan Kalp Cemiyeti tarafından kardiyomiyopatiler içerisinde sınıflandırılmaktadır. Bu yazımızda emosyonel stres sonrası gelişen ve kendini akut koroner sendrom ile gösteren Takotsubo sendromu tanısı sonrası periferik embolisi olan 34 yaşında bir kadın hasta sunulacaktır. |
9. | Amiodaronla Oluşan Hiperakut Pulmoner Toksisitenin Yönetimi Management of Hyperacute Amiodarone-induced Pulmonary Toxicity Serkan Burç Deşer, Semih Murat Yüceldoi: 10.5222/GKDAD.2018.70893 Sayfalar 187 - 189 (1158 kere görüntülendi) Amiodaron tedavisinin en önemli komplikasyonlarından biri akut pulmoner toksisitedir (APT). Koroner Arter Baypas Cerrahisi (KABC) sonrasında hastalar amiodaron kaynaklı toksisiteye eğilimi gösterirler. Bu nedenle bu ölümcül komplikasyonun tedavisine öncelik verilmelidir. Amiodarona bağlı akut pulmoner toksisite, erken tanı konulması durumunda tedavi edilebilir bir fenomendir, bu nedenle titiz takip ve şüphe çok önemlidir. Dört damar koroner arter baypas ameliyatı yapılan 72 yaşındaki bir erkek hastada, amiodaron infüzyon tedavisinden hemen sonra, amiodaron nedeniyle gelişen pulmoner toksisitenin tedavisini sunduk. |