ISSN 1305-5550 | e-ISSN 2548-0669
Göğüs-Kalp-Damar Anestezi ve Yoğun Bakım Derneği Dergisi - GKD Anest Yoğ Bak Dern Derg: 25 (3)
Cilt: 25  Sayı: 3 - 2019
1. 
Kapak
Cover

Sayfa I (799 kere görüntülendi)

2. 
İçindekiler
Contents

Sayfalar II - V (807 kere görüntülendi)

3. 
Yayın Politikaları ve Yazım Rehberi
Publication Policies and Writing Guide

Sayfalar VI - XI (687 kere görüntülendi)

ARAŞTIRMA
4. 
Olağan Şüpheli: Non-Kardiyak Cerrahi Sonrası Miyokardiyal Hasarlanma ve İnfarktüs
Usual suspect: Myocardial Injury and Infarction After Non-Cardiac Surgery
Eda Balcı, Ülkü Sabuncu, Aslı Demir, Mustafa Bindal, İpek Zöhre, Cavit Ceylan, Ayşegül Özgök
doi: 10.5222/GKDAD.2019.52244  Sayfalar 145 - 151 (1246 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Postoperatif 30-günlük mortalitenin semptomatik ve sessiz miyokardiyal hasarlanmalara bağlı olarak arttığı ve bu riskin uzun vadede de devam ettiği gözlenmiştir.Çalışmamızın primer amacı, hastanemizde ürolojik cerrahi geçiren 45 yaş ve üstü hastaları, postoperatif 1 yıllık dönemde miyokardiyal infarktüs öyküsü açısından araştırmaktır. Sekonder amacı ise erken postoperatif dönemde miyokardiyal infarktüs açısından riskli olabilecek hastaların ne kadar doğru değerlendirildiği ve nasıl bir kardiyak izlem yapıldığını belirlemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ürolojik cerrahi geçiren 45 yaş ve üstü 900 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Preoperatif eşlik eden hastalıkları ve myokardiyal infarktüs hikayeleri kayıt edildi. Postoperatif Hs-troponinT değerlerine (eğer çalışıldı ise) ulaşıldı. Hastalara 1 yıllık mortalite ve kardiyak olay soruşturması için telefon ile ulaşıldı.
BULGULAR: Çalışmamıza 608 hasta dahil edimiştir. Postoperatif bir yıllık dönemde hastaların % 6.7(41 hasta) oranında MI tanısı aldığı görülmüştür. Bu oran 65 yaş ve üzeri hastalarda % 10.8 olarak bulunmuştur. MI sebebiyle 30-günlük mortalite görülen hasta sayısı 3 (%0.49) olduğu görülmüştür. 1 yıllık mortalite görülen hasta sayısı 25(%4.1) olarak bulunmuştur.MI tespit edilen 41hasta değerlendirildiğinde; 26hastada KAH, 12hastada DM, 11hastada KKY olduğu tespit edilmiştir. Ancak bu hastalardan 7’sinde postoperatif EKG, CK-MB ve troponin değerlendirilmiş olup, kardiyoloji konsultasyonu istendiği görülmüştür.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları gösteriyor ki, perioperatif sessiz ve bariz miyokardiyal hasarı tespit etmede yetersiz kalmaktayız. Özellikle ileri yaşlı ve ko-morbiditeleri olan hastalarda, postoperatif troponin takibinin oldukça önemli olduğu düşünmekteyiz. Günübirlik cerrahi geçirmiş bile olsa, riskli hastalarda kardiyak izlemlerinin yapılmasını önermekteyiz.Çünkü yapılan basit kardiyak izlemler (troponin, EKG, ağrı takibi), klinisyenlere hastalarda gerekli olabilecek ileri kardiyak girişimler için (kardiyak kateterizasyon, perkutan kardiyak girişimler, cerrahi, yoğun bakıma transfer) önemli bilgiler verecektir.

5. 
Kardiyak cerrahi sonrası akut böbrek hasarı süresi mortaliteyi etkiler
Duration of acute kidney injury after cardiac surgery effects mortality
Gülçin Patmano, Mehmet Tercan, Ahmet Kaya, Durdu Karakız
doi: 10.5222/GKDAD.2019.04909  Sayfalar 152 - 159 (846 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Akut böbrek hasarı (ABH) gelişimi kardiyak cerrahiden sonra nadir görülmeyen, ciddi bir komplikasyondur ve sıklıkla yüksek morbidite ve mortalite riski taşır. Diyaliz ihtiyacı olan hastaların hastane içi mortalite oranları % 70'lere kadar çıkabilmektedir.
Amacımız hastanemizde 8 yıllık periyod içerisinde yapılan kalp cerrahisi uygulamalarından sonra gelişen ABH olgularını inceleyerek ABH gelişim risk faktörlerini ve ABH gelişimi ile ortaya çıkan sonuçları belirlemekti.


YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif olarak Ocak 2010 - Eylül 2018 yılları arasında kliniğimizde kardiyovasküler cerrahi geçiren 594 hasta çalışmaya alındı. Demografik özellikler, preoperatif risk faktörleri, intraoperatif değişlenler, yoğun bakım verileri ile mortalite oranları kaydedildi. Anlamlı olan verilerden klinik olarak önemi olanlar tekrar ABH günlerine göre 1-3 günlük ABH (Grup 1), 3-7 günlük ABH (Grup 2) ve ≥7 günlük ABH (Grup 3) grubu olarak üç gruba ayrıldı.
BULGULAR: Hastaların % 31,1 inde ABH gözlendi. Bu hasta grubunun entübasyon süresi (p<0,001), yoğun bakım yatış süresi(p<0,001) hastane yatış süresi(p<0,001), exitus gün ortalaması (p<0,001) anlamlı olarak daha uzundu.
ABH gelişen grupta Grup 1 hariç tüm alt gruplarda yoğun bakım yatış süresi (sırasıyla p=0,001; p<0,001) ile hastane yatış süresi (sırasıyla p<0,001;p=0,001) anlamlı olarak daha uzundu. Yalnızca Grup 3'te exitus gün ortalaması daha uzundu ( p=0,002).

TARTIŞMA ve SONUÇ: Kardiyak cerrahiden sonra mortalite ve morbiditeyi etkileyen faktörler arasında ABH gelişimi önemli yer tutmaktadır. Sadece kardiyak cerrahiden sonra ABH gelişimi değil, esas olarak ABH süresi, yoğun bakım yatış süresi, hastane yatış süresi ve mortalite ile doğru orantılıdır.

6. 
Çocuklara anatomik tarif ve ultrasonografi eşliğinde perkütan santral venoz kateter takılması yöntemlerinin karşılaştırılması tek merkez deneyimi
The comparison of anatomical description and ultrasound-guided percutaneous central venous catheter insertion methods single center experience
Yahya Yıldız, Mustafa Özer Ulukan, Emir Cantürk, Yaşar Gökhan Gül, Korhan Erkanli, Yavuz Demiraran, Murat Uğurlucan, Halil Türkoğlu
doi: 10.5222/GKDAD.2019.16056  Sayfalar 160 - 166 (990 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Pediatrik kardiyak anestezist tarafından ultrasonun yaygın olarak kullanılması ile zaman ve malzeme tasarrufu ile birlikte başarılı girişim sayısı artmış, komplikasyonlarda da azalma olmuştur. Bu çalışmada çocuklara iki farklı yöntem olan anatomik tarif (AT) ve Ultrasonografi (US) eşliğinde perkutan santral venöz kateter (SVK) takılması yöntemlerini karşılaştırdık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: On kilogramın altında, toplam 293 vaka, rasgele, retrospektif olarak; AT (n=151) ve US (n=142) eşliğinde kateterizasyon yapılanlar olarak iki gruba ayrıldı. SVK sağ/sol internal juguler ven (İJ), sağ/sol femoral ven (FV) ve sağ/sol subklaviyan venden (SKV) takıldı. Karşılaştırılan parametreler: demografik veriler, kateterin takıldığı yer, girişim sayısı, işlemi bitirme süresi, cerrahi kateter takılma sayısı, komplikasyonlar idi.
BULGULAR: Grupların demografik verileri; yaş (1 gün- 4.5 yaş), ağırlık (560 gr-10 kg), boy (23-103 cm) ve cinsiyetleri arasında fark yoktu (p>0,05). SVK takıldığı yerler sırası ile % olarak: sağ İJ/sol İJ/sağ FV/ sol FV/ sağ SKV /cerrahi femoral ven/sağ atriyum; AT de 82/6/6/2/2/2, US’de 89/9/1/0/0/0 (p<0,05). SVK girişim sayısı: AT grubunda 1-26 (6,7±17,7) kez ve US grubunda ise 1-4 (1,23 ±0,5) kez idi (p<0,05). SVK takma süresi: AT grubunda 16-231 (45,2±47,5) dakika ve US grubunda ise 11-82 (16,1±13,8) dakika idi (p<0,05). Komplikasyonlar: kanama, hematom, dolaşım bozukluğu, sinir hasarı, uzamış yatış, mortalite sırası ile % olarak; AT’de 11/9/7/3/4/1, US’de %1/2/0/0/0/0 idi (p<0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Pediatrik kardiyak anestezide kateterizasyonlar anatomik tarif veya ultrason eşliğinde yapılabilir; fakat ultrason eşliğinde yapılması; zaman ve başarılı girişim yönünden iyileşmeye neden olurken, komplikasyonlarda da azalmaya neden olacağı kanısındayız.

7. 
Fontan operasyonu sonrası mortalite morbidite prediktörü olarak albumin, globulin ve albumin-globulin oranı
Albumin, globulin and albumin-globulin ratio as a predictor of mortality, morbidity after Fontan operations
Ömer Faruk Savluk, Fusun Güzelmeriç, Yasemin Yavuz, Fatma Ukil, Abdullah Arif Yilmaz, Berra Zumrut Tan Recep, Hakan Ceyran
doi: 10.5222/GKDAD.2019.20633  Sayfalar 167 - 174 (984 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Fontan prosedürü uygulanan hastaların albümin, globülin skoru ve albümin - globülin oranının (AGR) mortalite ve morbidite prediktörü olarak değerlendirilmesi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Retrospektif bir çalışmada, Fontan prosedürü uygulanan 56 çocuğun serum albümini, globülin konsantrasyonları ve albümin-globülin oranı değerlendirildi. Hastalar iki gruba ayrıldı. Grup 1 taburcu olan 44 hastadan, Grup 2 ise ameliyattan sonra ölen 12 hastadan oluşuyordu. Mortalite ve morbiditeyi öngörmek için postoperatif albümin ve AGR'nin optimum kesim seviyeleri belirlendi
BULGULAR: Ameliyat sonrası yoğun bakımda 12 hasta kaybedildi. Ameliyat sonrası albümin ve globülin değerleri gruplar arasında farklılık göstermedi ancak ameliyat sonrası albümin ve albümin-globülin oranı gruplar arasında anlamlı olarak farklı bulundu (sırasıyla, p = 0.002, p = 0.03) Ameliyat sonrası albümin, 3,46 değerinde bir kesim değeri kullanarak,% 79 duyarlılık ve% 83 özgüllük ile mortalite için bağımsız bir prediktör olmuştur. 1,67 değerinde bir kesim değeri kullanılarak, ameliyat sonrası AGR % 75 duyarlılık ve% 89 özgüllük ile mortalite için bağımsız bir prediktör olmuştur.Ameliyat sonrası albümin <3,46, mortalite riskinde onbir kat bir artışla ilişkiliydi (OR 11;% 95CI 0,27-1,10; p = 0,002), Postoperatif AGR <1,67, mortalite riskinde dört kat artışla ilişkiliydi (OR 4,4;% 95CI 0,016-0,78; p = 0,04).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Postoperatif albümin ve AGR, Fontan ameliyatı geçiren hastalarda genel mortalite ve morbiditeyi öngörmede kullanışlı ve etkili bir araçtır.

8. 
Proksimal Torakal Aort Cerrahisinde Yan Greft Axiller Arter Kanülasyonu
Side Graft Axillary Artery Cannulation in Proximal Thoracic Aortic Surgery
Semih Murat Yücel, Serkan Burc Deser, Mustafa Kemal Demirağ
doi: 10.5222/GKDAD.2019.69672  Sayfalar 175 - 180 (876 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Kardiyopulmoner bypass sırasında en sık tercih edilen arteriyel kanülasyon bölgesi asendan aortadır. Ancak proksimal torakal aort segmentlerini içeren patolojilerin cerrahi tedavisinde alternatif arteryel kanülasyon bölgelerine ihtiyaç duyulabilmektedir. Bu amaçla da geçmiş yıllarda femoral arter sık kullanılmakta iken günümüzde aksiller arter kanülasyonu çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Aksiller arter direkt kanüle edilebileceği gibi yan greft tekniği ile indirekt kanülasyon da yapılabilir. Biz bu çalışmada yan greft aksiller arter kanülasyonu tekniği ile opere ettiğimiz proksimal torakal aort patolojisi olan hastaların sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Hastanemizde Ocak 2008 - Aralık 2018 tarihleri arasında yan greft aksiller arter kanülasyonu tekniği ile proksimal torasik aort patolojileri nedeniyle opere edilen 46 hasta retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR: Bu 46 hastanın tamamında yan greft aksiller arter kanülasyon tekniği başarılı olarak uygulandı. Hiçbir hastada aksiller arter hasarı gözlenmedi. Hiçbir hastada sağ üst ekstremitede kalıcı nörolojik defisit gelişmedi. Hiçbir hastada aksiller kanülasyon bölgesinde enfeksiyon yoktu. 10 hastada (% 21.7) hastane mortalitesi saptandı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Günümüzde proksimal torasik aort ameliyatları için giderek daha fazla tercih edilen periferik kanülasyon yöntemi aksiller arter kanülasyonudur. Bu yöntemin en önemli avantajı antegrad serebral ve sistemik perfüzyon sağlaması ve retrograd embolizasyon riskinin olmamasıdır. Aksiller arter kanülasyonuna bağlı olarak lokal komplikasyonlar (örn. brakiyal pleksus ve aksiller arter hasarı) ortaya çıkabilir. Yan greft aksiller kanülasyon tekniğinin kullanılması bu komplikasyonların gelişme riskini azaltabilir. Biz de çalışmamızda yan greft aksiller arter kanülasyonu tekniği ile opere edilen hastalarımızda tercih edilen kanülasyon bölgesi nedeniyle herhangi bir lokal veya sistemik komplikasyonla karşılaşmadık.

9. 
Açık Kalp Cerrahisi Sonrası Ventilatörle İlişkili Pnömoni: Risk Faktörleri
Ventilator Associated Pneumonia After Open Heart Surgery: Risk Factors
Abbas Köse, Nurgul Yurtseven, İpek Yakın Düzyol
doi: 10.5222/GKDAD.2019.00719  Sayfalar 181 - 189 (952 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Ventilatör ilişkili pnömoni(VİP) yoğun bakım ünitelerinde sık görülen infeksiyonlardır. Mortalite oranın yüksek olması, hastanede kalış süresinin uzaması ve hastane maliyetlerindeki artışnedeniyle önem arzetmektedir. Bu çalışmada, açık kalp cerrahisi geçirmiş hastalarda VİP ile ilişkilirisk faktörlerinin saptanması amaçlanmaktadır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmadaelektif açık kalp cerrahisi yapılan 178’i kadın, 421’i erkek toplam 599 olgu prospektif olarak bu çalışmaya alındı. Mekanik ventilatöre bağlı olup 48 saat geçmesine rağmen ekstübe edilemeyen olgular iki gruba ayrıldı. Grup 1: Klinik olarak VİP düşünülen ve endotrakeal aspiratında (ETA) üremesi olan hastalar(29 hasta), Grup 2: Kontrol grubu(570 hasta).
BULGULAR: Tek değişkenli analizde yaş, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı(KOAH), Pulmoner Hipertansiyon(PHT), geçirilmiş miyokard infarktüsü(Mİ), ejeksiyon fraksiyonun(EF) düşük olması, krosklemp ve pompa süresinin uzun olması, inotropik destek, intraaortik balon pompası(İABP) ve hemofiltrasyon kullanımı, atrial fibrilasyon(AF), reentübasyon, nasogastrik tüple enteral beslenme, reoperasyon, nörolojik disfonksiyon,steroid kullanımı, kan kullanımı, hipoalbüminemi ve dekübit ülser varlığı VİP ile ilişkili risk faktörleri olarak saptanmıştır. Lojistik regresyon analizine göre 72 saatten uzun entübasyon süresi, reentübasyon, KOAH, geçirilmiş MI, steroid kullanımı, AF, nörolojik disfonksiyon VİP için bağımsız risk faktörleri olarak belirlenmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kardiyak cerrahi geçirmişhastalardan oluşan hasta popülasyonunda, risk faktörlerinin iyi analiz edilerek, invaziv mekanik ventilatör desteğinin olabildiğince kısa tutulması, optimal zamanda ekstübasyon yapılarak reentübasyon ihtiyacının azaltılması, hemodinamik stabilitenin tam olarak sağlanması, hastaların preoperatif olarak ameliyata iyi hazırlanması, ameliyat sırasında miyokardın iyi korunarak postoperatif hemodinamik instabilitenin önlenmesi, VİP oranınını azaltacaktır.

10. 
Laparoskopik kolesistektomide hasta pozisyonu ve pnömoperitonyumun perfüzyon indeksi ve pleth değişkenlik indeksi üzerine etkileri
The effect of patient position and pneumoperitoneum on perfusion index and pleth variability index in patients undergoing laparoscopic cholecystectomy
Reyhan Arslantas, Mustafa Kemal Arslantaş, Gülbin Töre Altun, Pelin Corman Dincer
doi: 10.5222/GKDAD.2019.80958  Sayfalar 190 - 197 (1638 kere görüntülendi)
GİRİŞ ve AMAÇ: Laparoskopik cerrahide kullanılan hasta pozisyonu ve pnömoperitonyum intratorasik basıncı değiştirerek hemodinamik monitörizasyon parametrelerini etkileyebilmektedir. Bu çalışmanın amacı, laparoskopik kolesistektomi ameliyatlarında uygulanan ters trendelenburg ve pnömoperitonyumun perfüzyon indeksi (PI) ve pleth değişkenlik indeksini (PVI) nasıl etkilediğini araştırmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Prospektif gözlemsel çalışmaya kolelitiyazis nedeniyle genel anestezi altında elektif laparoskopik kolesistektomi ameliyatı geçirecek iki merkezde toplam 75 hasta alındı. Anestezi indüksiyonu öncesi ve sonrasında, ters trendelenburg sırasında, pnömopertioneum uygulandığında ve desuflasyon sonrasında solunumsal ve hemodinamik parametreler ile PI ve PVI değerleri kaydedildi.
BULGULAR: Tedavi gerektiren hemodinamik instabilite nedeniyle 7 hasta çalışma dışı bırakıldı. Genel anestezi indüksiyonu sonrası PI değerleri arttı (P<0,001) ancak PVI değişmedi (P>0,05). PI değerlerinde hasta pozisyonu ve pnömoperitonyuma bağlı anlamlı bir değişim gözlenmedi. Ancak ters trendelenburg pozisyonu ve pnömoperitonyum yapıldığında ölçülen PVI değerleri entübasyon sonrası ölçülenden yüksekti (P<0,05) ve desuflasyon sonrası başlangıç değerlere benzer bulundu (P>0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Genel anestezi altında PI artmakta ancak PVI değişmemektedir. Hem ters trendelenburg pozisyonu hem de pnömoperitonyum uygulanması PI’da değişikliğe yol açmazken PVI’yı arttırmaktadır. Pnömoperitonyum uygulanan veya ters trendelenburg pozisyonu verilen ameliyatlarda PI ve PVI monitörizasyonu ile sıvı yönetimi yapılırken bu etkiler göz önünde bulundurulmalıdır.

OLGU SUNUMU
11. 
Sternal Kırıklarında Kilitleme İle Yerleştirme Ve Cerrahi Yönetimi: Olgu Sunumu
Locking Placement And Surgical Management In Sternal Fractures: Case Report
AYSUN Kosıf, Onur Derdiyok, Serdar Evman
doi: 10.5222/GKDAD.2019.50490  Sayfalar 198 - 201 (828 kere görüntülendi)
Yelken göğüs künt toraks travmasının en ağır şeklidir ve göğüs duvarının ön veya lateral tarafında kaburgaların üç veya daha fazlasının kırılmasının bir sonucu olarak sternum kırıklarının veya kostokondral eklemlerin bozulması olarak tanımlanır. Hayatı tehdit edici fizyopatolojik değişiklikler, herhangi bir anda hastaların klinik durumunu etkileyebilir. Yelken göğüs, dışa doğru hareket ederken nefes alırken kırılan bölümün iç tarafa hareketi olarak da tanımlanır. Göğüs duvarını, tutarsız solunum dinamiklerini, akciğer veya diyafragma yaralanmasını ve uzun süreli mekanik ventilasyonu içeren önemli bir deformite durumunda cerrahi tek seçenek. Bu yazıda, travma sonrası sternum kırığı ve paradoksal solunum hastalarında yaptığımız AO-ASIF (Arbeitsgemeindschaft fur Osteosynthesefragen) osteosentez plakası ile göğüs duvarı rekonstrüksiyonu sunuldu.

12. 
İntihar Amaçlı yüksek Doz Propafenon Alımı Sonrasında İntravenöz Lipid Emülsiyon Tedavisi: Olgu sunumu
Intravenous Lipid Emulsion Treatment After High Dose Propafenone Intake for suicide: Case report
Sevim Temiz, Hakan Akelma, Cem Kıvılcım Kaçar, Osman Uzundere, Sedat Kaya, Abdulkadir Yektaş
doi: 10.5222/GKDAD.2019.48278  Sayfalar 202 - 205 (1625 kere görüntülendi)
Propafenon sınıf 1C antiaritmik bir ilaçtır. Daha çok kalsiyum kanal blokajı yaparak etki gösterir. Lipofilik bir ilaç olan propafenon, plazma proteinlerine %90’dan fazla oranda bağlanır. IV lipid emülsiyonu, plazmada ayrı bir lipid kompartmanı oluşturarak lipofilik ilaçları burada tutmakta ve bu ilaçların istenmeyen etkilerini azaltmaktadır. Bu vakamızda intihar amaçlı yüksek doz propafenon alan ve kardiyak komplikasyon gelişen bir olguya standart tedavilere ek olarak uyguladığımız IV lipid emülsiyonu tedavisinin etkinliğini vurgulamak istedik.

13. 
Yoğun bakım hastasında norepinefrin ekstravazasyonu ve doku hasarı
Norepinephrine extravasation and tissue damage in the intensive care patient
Ahmet Şen, Yavuz Akıntürk, AYŞE Acar Dayıoğlu, Selma Özkan
doi: 10.5222/GKDAD.2019.81567  Sayfalar 206 - 209 (1207 kere görüntülendi)
İlaçlara, infüzyon şekillerine ve hastaya ait farklı sebeplerle ekstravazasyon meydana gelebilir. Bu nedenle asidik özellikte olan vazopressörlerin infüzyonunda dikkatli olmak gerekmektedir. Uzun süreli yatağa bağımlı yaşayan hasta hemodinamik bozukluk nedeniyle norepinefrin almaktaydı. Kateter enfeksiyonu gelişmesi üzerine kısa süreliğine periferik yoldan vazopressör alması sonucu gelişen ekstravazasyon hasarını sunmaya çalıştık.

14. 
LVAD (left ventriküler assist device) sonrası kraniyal kanama gelişen iki olguda trakeostomi deneyimimiz
Tracheostomy experience in two patients with cranial bleeding after LVAD (left ventricular assist device)
Mine Altınkaya Çavuş, Şerife Gökbulut Bektaş, Sema Turan
doi: 10.5222/GKDAD.2019.08860  Sayfalar 210 - 215 (1999 kere görüntülendi)
Amaç: Son yıllarda kalp nakli sayısı azalmış ve implante edilmiş sol ventrikül destek cihazlarının (LVAD) sayısı önemli ölçüde artmıştır. Ek olarak, bu hastaların mevcut durumundan dolayı, yoğun bakımda ve mekanik ventilasyonda kalma süresi artar. Uzun süreli mekanik ventilasyon ihtiyacı nedeniyle bu hastalara perkütan dilatasyonel trakeostomi (PDT) uygulanır. Antikoagülan tedavi kullanımı nedeniyle bu dönemde komplikasyonlar görülebilir.
Olgu sunumu: Olgularımız LVAD nedeniyle antikoagülan ve antiplatelet tedavisi alan, hemorajik SVO ve uzun süreli mekanik ventilasyon desteği alan 2 hasta idi. Bu durum trakeostomi gerekliliğine yol açar.
Sonuç: Antikoagülan tedavi almak zorunda olan bu hastalarda kanama komplikasyonları göz ardı edilemez.

15. 
Akut Solunum Yetmezliği Nedeni Olarak Geniş İntraatriyal Kitle: Kardiyorespiratuar Döngüyü Korumaya Yönelik Anesteziyolojik Yaklaşım ve Literatür Derlemesi
Large Intraatrial Mass as a Cause of Acute Respiratory Failure: An Anesthesiologic Approach to Preserve Cardiorespiratory Cycle and Literature Review
Emre Sertaç Bingül, Başar Erdivanlı, Saban Ergene, Hizir Kazdal
doi: 10.5222/GKDAD.2019.04809  Sayfalar 216 - 222 (849 kere görüntülendi)
Büyük damarlardan köken alan jinekolojik tümörler oldukça ender gözlenirler. Kan akımı boyunca göç ederek kronik süreçte kardiyak boşluklara kadar uzanabilirler. Semptom verecek boyutlara ulaştıklarında acil operasyon ihtiyacı doğabilir. Cerrahi ve anesteziyolojik yönetimi zor olan bu hastalar hemodinamik ve respiratuar komplikasyonlara açıktır. Bu olgu sunumunda akut solunum yetmezliği ile başvruan hastada ender gözlenen intrakardiyak yerleşimli jinekolojik tümör cerrahisinin anesteziyolojik yönetimini literatür ışığında anlatmaya çalıştık.

LookUs & Online Makale