1. | Kapak Cover Sayfa I (449 kere görüntülendi) |
2. | Bilimsel Değerlendirme Kurulu Editorial Consultants Sayfalar II - III (424 kere görüntülendi) |
3. | İçindekiler Contents Sayfa IV (384 kere görüntülendi) |
4. | Yayın Politikaları ve Yazım Rehberi Publication Policies and Writing Guide Sayfalar V - X (650 kere görüntülendi) |
ARAŞTIRMA | |
5. | Kardiyovasküler Cerrahi Geçiren Yaşlı Hastalarda Morbidite ve Mortalite Belirteçleri Morbidity and Mortality Markers in Elderly Patients with Cardiovascular Surgery Hülya Yiğit Özay, Nevriye Salman, Zeliha Aslı Demir, Eda Balcı, Sumru Sekercidoi: 10.5222/GKDAD.2021.70783 Sayfalar 183 - 191 (596 kere görüntülendi) Giriş Son yıllarda ortalama yaşam süresinin artması sonucunda hastaneye yatırılan yaşlı hasta sayısı artmaktadır. Günümüzde hastanede yatan hastaların prognozunu belirlemek için birçok parametre kullanılsa da yaşlı hastalar hakkında daha spesifik bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışma, 65 yaş ve üzeri kardiyovasküler cerrahi geçiren hastalarda ameliyat öncesi ve sonrası parametrelerin ameliyat sonrası komplikasyonlar ve mortalite üzerine etkisini araştırmayı amaçlamaktadır. Methot Demografik veriler, ameliyat öncesi ve sonrası hemoglobin, nötrofil/lenfosit oranı, ortalama trombosit hacmi, eritrosit dağılım genişliği, trombosit, glukoz, üre, kreatinin, albümin değerleri ve ameliyat sonrası veriler kaydedildi. Bulgular Postoperatif komplikasyonlar ve mortalite için preoperatif risk faktörleri değerlendirildiğinde, preoperatif düşük hemoglobin ve albümin değerleri ile yüksek kan üre ve glukoz seviyeleri istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,005). Düşük postoperatif hemoglobin, trombosit ve albümin değerleri ile yüksek glukoz, üre ve kreatinin değerleri postoperatif komplikasyonların önemli belirteçleri olarak bulundu (p<0,005). Postoperatif 30 günlük mortalite açısından preoperatif risk faktörleri değerlendirildiğinde, preoperatif düşük hemoglobin ve albümin, yüksek üre değeri, düşük postoperatif hemoglobin, trombosit ve albümin seviyeleri ve yüksek glukoz, üre ve kreatinin değerleri istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,005). Sonuç Yaşlı hastaların beslenme durumlarının yakından izlenmesi, eksik parametreler için diyet takviyesi yapılması ve kan şekeri, üre ve kreatinin optimum seviyelerde tutulmasının hastanede kalış süresini, mortalite-morbiditeyi ve toplam ekonomik maliyeti düşürmemize yardımcı olabileceğine inanıyoruz. |
6. | Tek Akciğer Ventilasyonunda Düşük Akımın Hemodinamik Parametrelere ve Gaz Tüketimine Etkisi The Effect of Low- Flow Anesthesia on Hemodynamic Parameters and Gas Consumption in Single Lung Ventilation Fatih Doğu Geyik, Yucel Yuce, Kutlu Hakan Erkal, Banu Cevik, Kemal Tolga Saracogludoi: 10.5222/GKDAD.2021.45722 Sayfalar 192 - 200 (1259 kere görüntülendi) Giriş: Tek akciğer ventilasyonu uygulanan hastalarda, düşük ve orta yüksek akımlı anestezinin hemodinamik parametreler, arter kan gazı değerleri ve gaz tüketimi üzerine etkilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır Yöntemler: ASA I-III grubunda tek akciğer ventilasyonu ile elektif torasik cerrahi uygulanan 18 yaş üstü 40 hasta incelendi. Hastalar anestezi indüksiyonunu takiben çift lümenli tüp (DLT) ile entübe edildi. Hastaları rastgele iki gruba ayrıldı. Grup 1'de 1L / dak (% 80 oksijen +% 20 hava)% 4-6 desfluran; Grup 2'ye 2L / dk (% 80 oksijen +% 20 hava) uygulandı. Her iki grupta da tek akciğer ventilasyonu sırasında periferik oksijen satürasyonu, End-tidal CO2 seviyeleri, kalp hızı, invazif kan basıncı değerleri, tidal hacim, solunum hızı, FiO2, taze gaz akım hızı değerleri kaydedildi. Arteriyel Kan Gazı analizi 1 saat aralıklarla yapıldı. Tek akciğer ventilasyonu sonunda kullanılan desfluran miktarı anestezi cihazı ile takip edildi. Bulgular: Desfluran tüketimi Grup 1'de anlamlı olarak daha düşüktü (55.3 ± 18.4'e karşı 84.9 ± 37.6, p = 0.003). EtCO2 Grup 2'de özellikle 30 ile 75 dakika arasında, sistolik, diyastolik ve ortalama arter basıncı 45 ile 120 dakika arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu. NIRS konusunda gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Sadece hem sol hem de sağ NIRS'de 120. dakikada grup 1'de anlamlı bir yükselme vardı (sırasıyla p = 0,08 ve p = 0,06). Tartışma ve Sonuç: Tek akciğer ventilasyonunda uygun ekipman ve yakın izlem ile düşük akım uygulamsı, yan etki olmaksızın güvenle uygulanabilir. |
7. | Torakal Epidural Uygulanacak Hastalarda Ultrasonografi ile Görüntüleme Yönteminin Başarıya Etkisi The Effect of Preoperative Ultrasonography Imaging Method on Success in Patients with Thoracal Epidural Procedure Simge Kurum, Selda Sen, Ozum Tuncyurek, Imran Kurt Omurlu, Yaşam Umutludoi: 10.5222/GKDAD.2021.73645 Sayfalar 201 - 209 (713 kere görüntülendi) Amaç: Alt torakal vertebra seviyelerinde epidural anestezi uygulanacak hastalarda cilt-epidural mesafenin gerçek ölçümünü saptamak, girişim öncesi yapılan ultrasonografi ve tomografide ölçülen epidural mesafenin antropometrik değerler ile korelasyonunu incelemektir. Gereç ve Yöntem: Prospektif, randomize kontrolü çalışmamız torakal 9-12 aralıktan epidural anestezi uygulanacak ASA I-III erişkin 96 hastada gerçekleştirildi. Hastaların boyun ve bel çevresi vücut kitle indeksi (VKI) kaydedildi. İşlem yapılacak seviye anestezist tarafından belirlendi ve USG ile doğrulanarak işaretlendi. Aynı seviyeden USG ile cilt-spinöz çıkıntı ve cilt- ligamentum flavum derinliği ölçüldü. İşlem sonrası epidural iğne işaretlenerek değerler kaydedildi. Aynı hastaya ait arşivimizde bulunan torakal BTdeki cilt-spinöz çıkıntı ve cilt-lig. flavum mesafeleri ölçüldü. Bulgular: Üç grup hastada ( T 9-10 (n=35), T 10-11 (n=30) ve T 11-12 (n=31)) USG cilt-lig.flavum ölçümü; BT ile ölçülen cilt-lig. flavum ölçümü ve epidural iğne boyundan istatistiksel olarak daha kısa bulunmuştur (p<0,001). BT ile ölçülen cilt-lig. flavum mesafesi iğne boyu ölçümünden sadece T9-10 grubunda istatistiksel olarak daha kısa bulundu. İğne boyu ile tüm seviyelerde USG, BT ile ölçülen epidural mesafe ve kilo, bel, boyun çevresi arasında korelasyon bulundu. Sonuç: Bu çalışma ile literatürde ilk defa alt torakal seviyelerde (T9-12) epidural girişim öncesi cilt-epidural derinliği tahmin etmek için ultrasonografi, BT nin yanısıra hastanın kilo, bel ve boyun çevresi gibi antropometrik ölçümlerinin de faydalı olabileceği gösterilmektedir. |
8. | Erişkin Yoğun Bakım Ünitesinde Myroides Spp'ye Bağlı İdrar Yolu Enfeksiyonu Salgını: Risk Faktörleri ve Kontrol Yöntemleri An Outbreak of Urinary Tract Infections due to Myroides Spp in Adult Intensive Care Unit: Risk Factors and Control Procedures Şerife Gökbulut Bektaş, Ayhanım Tümtürk, Ahmet Gökhan Akdağ, Seval İzdeşdoi: 10.5222/GKDAD.2021.46704 Sayfalar 210 - 215 (1916 kere görüntülendi) Myroides cinsi mikroorganizmalar başlıca su olmak üzere doğal ortamda yaygın olarak bulunur, ama insanda bir enfeksiyon ajanı olarak nadiren görülür. İmmünkompetan hastalarda nadir olarak tanımlanmıştır. Bir çok antibiyotiğe direnç nedeniyle tedavisi zordur. Burada üçüncü basamak yoğun bakımda meydana gelen Myroides spp. ile ilişkili nozokomiyal üriner sistem enfeksiyonu salgını bildirildi. Temmuz 2019 ile Aralık 2019 tarihleri arasında 7 hastada toplam 9 Myroides spp. üremesi çalışmaya dahil edildi. Çoklu ilaca dirençli olduğu bilinen Myroides türleri için, 7 hastanın 5'inde siprofloksasin ve rifampisin kombine tedavisine yanıt alındı. Biz kötü kontrollü diyabetin salgınlara neden olabileceğini saptadık. Ayrıca siprofloksasin ve rifampisin tedavide etkili seçenekler olabileceğini düşünüyoruz. |
9. | Koronavirüs-19 Hastalarında Pnömotoraks: Retrospektif Bir Olgu Serisi Pneumothorax in Coronavirus Disease-19 Patients: A Retrospective Case Series Mustafa Bıçak, Fikret Salıkdoi: 10.5222/GKDAD.2021.03264 Sayfalar 216 - 222 (1217 kere görüntülendi) Amaç Covid-19 hastalarında alveolar hasar ve barotravmaya sekonder pnömotoraks gelişebilir. Bu çalışmada yoğun bakım ünitesinde takip ettiğimiz Covid-19 hastalarından pnömotoraks gelişenlerini literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem Çalışmaya PCR testi pozitif olduğu saptanan 2680 hastadan radyolojik olarak pnömotoraks geliştiği belirlenen 11 hasta dâhil edildi. Veriler hasta takip formları ve elektronik tıbbi kayıtlardan alındı. Demografik veriler, tam kan ve biyokimyasal parametreleri, kan kültür sonuçları, pnömotoraks gelişim zamanı ve lokasyonu, pnömotoraks tedavi şekli, mortalite ve süresi kaydedildi. Bulgular Pnömotoraks gelişme sıklığı 0,41% bulundu. En sık başvuru şikayetinin dispne olduğu saptandı. 9(81,8%)hastada comorbidite olduğu ve en sık gözlenen comorbiditenin hipertansiyon olduğu görüldü. 3 hastanın (27,2%) sigara kullanmadığı,4 hastanın (36,3%) aktif sigara kullandığı ve 4 hastanın (36,3%) ex-smoker olduğu saptandı. Hastaların yaş ortalamaları 69±14,8yıl, APACHE II skor ortalamaları 18,8±8,7, kadın/erkek oranı 3/8 ve pnömotoraks gelişme süresi 10,7±11,8gün bulundu. 3 hastada(27,27%) noninvaziv mekanik ventilasyonda ve 8 hastada(72,7%) invaziv mekanik ventilasyondayken pnomotoraks geliştiği saptandı. Yoğun bakım ünitesinde ortalama kalma süresi 21,6±26,5 gündü. 10 hastanın (90,9%) ex olduğu ve mortalite süresinin ortalama 19,5±27,0 gün olduğu tespit edildi. Sonuç Covid-19 enfeksiyonu sırasında hipoksemi tedavi edilirken akciğer koruyucu ventilasyon stratejileri benimsenmeli ve pnömotoraks gelişiminin mortalite ve morbiditeyi arttıran geç dönem komplikasyon olduğu bilinmelidir. |
OLGU SUNUMU | |
10. | Karaciğer Nakli Yapılmış Hastada Konjenital Kalp Cerrahisinde Anestezi Yönetimi Anesthesia Management in Congenital Heart Surgery in a Patient with Liver Transplantation Fatma Ukil Işıldak, Yasemin Yavuz, Ömer Faruk Şavluk, Ufuk Usludoi: 10.5222/GKDAD.2021.97720 Sayfalar 223 - 225 (1162 kere görüntülendi) Karaciğer nakli uzun yıllardan beri erişkin ve çocuk hastalarda başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Nakil yapılan hastaların sağkalım oranları arttıkça komorbidite ve nontransplant cerrahisi oranları da artmaktadır. Ailesel hiperkolestrolemi nedeniyle 13 yıl önce açık kalp cerrahisi geçiren ve 3 ay sonrasında karaciğer nakli yapılan 20 yaşında, erkek hasta aort kapak darlığı nedeniyle aort kök genişletme operasyonu planlandı. Bu çalışmamızda, daha önceden karaciğer nakli yapılan hastada anestezi uygulaması deneyimimiz sunulmuştur. |
11. | Multitravmaya Eşlik Eden Torasik Aort ID Diseksiyonu: Olgu Sunumu Throracic Aortic Dissection Concomitant Multitrauma: A Case Report Işıl Deringöz, İsmet Topçu, İlknur Bahar Başkavas, Tülün Öztürk, Güvenir Okçudoi: 10.5222/GKDAD.2021.44711 Sayfalar 226 - 229 (622 kere görüntülendi) Toraksın künt travmaları sonrası %90-95 oranında aortun istmus bölümünde aort yaralanmaları görülmektedir. Travma sonrası aortada meydana gelen lezyonlar; basit kontüzyon, intramural hematom, rüptüre bağlı diseksiyon veya psödoanevrizma şeklindedir. Hastaların çoğunda göğüs ön duvarında ağrı, sırt ağrısı, dispne, öksürük, ses kısıklığı, hipotansiyon, uyumsuz nabız, şok, koma görülebilirken yaklaşık ¼’ü asemptomatik ve/veya multitravmayla ilişkili diğer semptomlar tarafından gölgelenmiş durumdadır. Bu yaralanmalara aortadaki akselerasyon ve deselerasyon mekanizmaları neden olmaktadır. Tedavide ise endovasküler onarım, açık cerrahiye göre iyi bir alternatiftir. Olgumuzda; yaklaşık 10 metre yükseklikten düşme sonucu acil servisimize getirilen 34 yaşındaki multitravma hastasındaki torasik aort diseksiyonuna yaklaşımımızı ve yapılan endovasküler girişimi sunmayı amaçladık. Anahtar kelimeler; Aort diseksiyonu, travmatik aort yaralanması, endovasküler girişim, TEVAR (torasik endovasküler aort tamiri) |
12. | Cutis Laxa Tip-IC Sendromlu Çocuk Hastada Ameliyathane Dışı Anestezi Deneyimi Experience Of Outpatient Anesthesia in a Pediatric Patient With Cutis Laxa Type-IC Syndrome Yasemin Yavuz, Fatma Ukil, Seda Arısüt, Ömer Faruk Şavlukdoi: 10.5222/GKDAD.2021.35683 Sayfalar 230 - 232 (1580 kere görüntülendi) Urban-Rifkin-Davis sendromu olarak da bilinen Cutis Laxa Tip 1C erken çocukluk döneminde yaygın bağ dokusu bozukluğu ile karakterize otozomal resesif nadir görülen bir hastalıktır. Bu çalışmamızda, Cutis Laxa’lı çocukta sedasyon ile ameliyathane dışı anestezi uygulaması deneyimimiz sunulmuştur. |