1. | Ön Sayfalar Frontmatters Sayfalar I - X (442 kere görüntülendi) |
ARAŞTIRMA | |
2. | Kardiak Cerrahi Sonrası FIB-4 İndeks Değerinin Morbidite ve Erken Mortalite ile İlişkisi: Retrospektif Çalışma The Relationship of Post-Operative FIB-4 Index Value with Morbidity and Early Mortality in Cardiac Surgery: A Retrospective Study Hülya Yılmaz Ak, Yasemin Özşahin, Mehmet Ali Yeşiltaş, Kerem Erkalp, Ziya Salihoğlu, Barış Sandaldoi: 10.14744/GKDAD.2022.34735 Sayfalar 1 - 6 (693 kere görüntülendi) Amaç: Kardiyopulmoner baypas yapılan hastaların %10'unda bir miktar karaciğer hasarı görülmektedir. Fibrozis-4 (FIB-4) indeksi, karaciğer yet-mezliğini ve karaciğer fibrozunu saptamak için noninvaziv bir puanlama yöntemidir. Bu çalışmada, kalp cerrahisi hastalarında ameliyat sonrası er-ken dönemde ölçülen FIB-4 indeks değeri değişikliklerinin morbidite ve erken mortalite üzerine etkisinin incelenmesi amaçlandı. Yöntem: Son iki yılda (2020-2021) standart sternotomi ile elektif koroner arter baypas greft cerrahisi geçiren 80 yaşın altındaki hastalar çalışmaya alındı. Çalışmada ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası dönemde ölçülen FIB-4 indeksinin ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası dönemdeki değişi-mi değerlendirildi. Hastaların demografik değerleri, perioperatif kompli-kasyonlar, kanama miktarı, verilen toplam sıvı miktarı ve kardiyovasküler baypas sırasındaki kan gazı değerleri kaydedildi. Bulgular: Hastalar, FIB-4 indeksi 3,25'in altında (Grup 1) ve üstünde (Grup 2) olanlar olarak iki gruba ayrıldı. Grup 1 41 (%27,2) hastadan, grup 2 ise 110 (%72,8) hastadan oluşuyordu. Ortalama entübasyon süresi grup 2'de daha yüksek olmasına rağmen gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı. Yoğun bakımda kalış süresi grup 2'de anlamlı olarak daha yüksekti (p=0,033). Otuz günlük mortalite karşılaştırıldığında gruplar ara-sında fark bulunmadı (p=0,684). Sonuç: Kalp cerrahisi için önemli bir morbidite kriteri olan FIB-4 indeksi yüksek olan hastaların yoğun bakımda kalış süresinin daha uzun olduğu görüldü. Kalp cerrahisi hastalarında morbiditeyi tahmin etmede posto-peratif dönem FIB-4 indeksinin etkili olabileceğini düşünüyoruz. |
3. | Tek Akciğer Ventilasyonunun Serebral Oksijenizasyon ve Nörokognitif Fonksiyonlar Üzerine Etkisi The Effect of One-Lung Ventilation on Cerebral Oxygenation and Neurocognitive Functions Kübra Taşkın, Gülten Arslan, Fatih Doğu Geyik, Cansu Akın, Recep Demirhan, Banu Çevikdoi: 10.14744/GKDAD.2022.32656 Sayfalar 7 - 14 (742 kere görüntülendi) Amaç: Bu çalışmada, tek akciğer ventilasyonunun serebral oksijenizasyon ve nörokognitif fonksiyonlar üzerine etkisinin gösterilmesi amaçlandı. Yöntem: Prospektif planlanan bu çalışmaya torasik cerrahi geçirecek, bir saatten uzun süre tek akciğer ventilasyonu uygulanacak ASA I-III 50 has-ta dahil edildi. Preoperatif nörokognitif fonksiyonları değerlendirmek için standardize mini mental test uygulandı. Hastalar nondesatüre (n=32) ve desatüre (n=18) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Postoperatif üçüncü ve ye-dinci gün aynı test tekrarlandı. Bulgular: Desatüre grubun yaş ortalaması, ASA skoru, cerrahi ve tek ak-ciğer ventilasyonu süresi nondesatüre gruptan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek, bazal rSO2 değerleri ise düşük bulundu (p<0,05). Her iki grupta postoperatif üçüncü günde standardize mini mental test değerle-rinde düşme gözlendi ancak düşmeler desatüre grupta üçüncü ve yedinci günlerde anlamlı bulundu (p=0,002, p=0,014). Desatüre grupta preopera-tif standardize mini mental test değerlerine göre postoperatif üçüncü ve yedinci gündeki yüzde değişimler ile bazale göre rSO2’de yüzde değişimler arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon saptandı. Kalp atım hızı ve end tidal CO2 değerleri de desatüre grupta düşük bulundu (p<0,05). Her iki grupta lateral dekübit pozisyonda ortalama arter basıncı ile rSO2 arasın-da pozitif yönde anlamlı korelasyon gözlendi. Sonuç: Tek akciğer ventilasyonunda birçok mekanizmanın serebral de-satürasyona sebep olabileceğini; bunun serebral oksimetre ile yakın taki-binin gerektiğini ve böylelikle postoperatif nörokognitif disfonksiyonun ve diğer komplikasyonların önüne geçilebilir. |
4. | Akciğer Rezeksiyonu Sonrası Ortaya Çıkan Solunumsal Komplikasyonlar İçin Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi Evaluation of Risk Factors for Respiratory Complications After Lung Resection Yücel Özgür, Ayşe Ulukoldoi: 10.14744/GKDAD.2022.21704 Sayfalar 15 - 23 (565 kere görüntülendi) Amaç: Solunumsal komplikasyonlar, akciğer rezeksiyonu sonrası mor-talite ve morbidite insidansını artırmada önemli bir yere sahiptir. Tercih edilen cerrahi yöntemin yanı sıra hastanın ameliyat öncesi medikal du-rumu komplikasyonun ciddiyetini belirler. Bu çalışmanın amacı, akciğer rezeksiyonu yapılan hastaların peroperatif özellikleri ile pulmoner komp-likasyon gelişimi arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Yöntem: Çalışmada, 2017-2020 yılları arasında ameliyat edilen 1186 olgu geriye dönük olarak incelendi ve pulmoner komplikasyon gelişen 124 hasta belirlendi. Aynı dönemde, komplikasyon gelişmeyen ve ardışık ame-liyat edilen 215 hasta kontrol grubu olarak tanımlandı. Gruplar, pulmoner komplikasyonda risk faktörlerini değerlendirmek için karşılaştırıldı. Bulgular: Yaş ortalaması 58,9±12,1 yıl (18-83 yıl) olan hastaların 278’i (%82) erkekti. Çalışmada 65 yaş üstü olmanın, erkek cinsiyetin, kronik kalp yetmezliği, koroner arter hastalığı ve kronik obstrüktif akciğer hasta-lığı varlığının, pnömonektominin, intraoperatif kan ürünleri kullanımının, kanamaya bağlı yeniden operasyonun, operasyon süresinin dört saatten fazla olmasının ve peroperatif inotrop kullanımının pulmoner komp-likasyon gelişimi açısından istatistiksel olarak anlamlı olduğu görüldü. Pulmoner komplikasyon için bağımsız değişkenler; intraoperatif inotrop kullanımı, preoperatif antikoagülan kullanımı, kanamaya bağlı revizyon, yüksek “Sequential Organ Failure Assessment (SOFA)” skoru, düşük birinci saniyedeki zorlu ekspiratuvar volüm 1 (FEV1) ve düşük preoperatif he-moglobin değerleri olarak bulundu. Sonuç: Akciğer rezeksiyonu sonrası ortaya çıkan pulmoner komplikasyon-da birçok risk faktörü tanımlanmıştır. Bu çalışmada, pulmoner komplikas-yon için bağımsız risk faktörleri; intraoperatif inotrop kullanımı, preoperatif antikoagülan kullanımı, kanama nedeniyle revizyon, yüksek SOFA skoru, düşük FEV1 ve düşük preoperatif hemoglobin değerleri olarak tespit edildi. |
5. | Yoğun Bakım Ünitesinde Yelken Göğüs Tanılarıyla Takip Edilen Hastaların Yönetimi Management of Patients with Flail Chest Diagnose in the Intensive Care Unit Mehmet Duran, Ömer Cenap Gülyüz, Nurgül Çetgen, Mehmet Şirin Mağaçdoi: 10.14744/GKDAD.2022.55376 Sayfalar 24 - 28 (921 kere görüntülendi) Amaç: Toraks travmalarına bağlı gelişen yelken göğüs; ciddi morbidi-te ve mortalite sebebidir. Bu çalışmada, yelken göğüs tanısıyla takip ve tedavi edilen hastaların yoğun bakım ünitesinde ve hastanede kalış sü-releri ile mekanik ventilasyonda geçirdikleri süreye etki eden faktörlerin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Bu çalışma geriye dönük olarak tasarlandı. Tedavi yönteminin (medikal/cerrahi), demografik verilerin, hemotoraks ve pnömotoraks ge-lişiminin, mekanik ventilatörde geçen sürenin ve yoğun bakım ünitesin-de kalma süresinin taburculuk süresine etkileri incelendi. Bulgular: Otuz hasta çalışmaya dahil edildi. Yaş ortalaması 50,1±20,6 (5’i kadın, 25’i erkek) yıl idi. Hastaların 18’i (%60) medikal tedavi, 12’si (%40) cerrahi tedavi alıyordu. Cerrahi tedavi alan has-talarda mekanik ventilatöre bağlanma oranı daha yüksek olmasına rağmen mekanik ventilatörde kalış süresi daha kısa bulundu. Erkek hastalarda ve hemotoraks gelişen hastalarda hastanede kalış süresi daha uzun tespit edildi. Sonuç: Yelken göğüs tanısıyla takip edilen hastalarda yoğun bakım ünitesinde ve hastanede, mekanik ventilatörde kalış sürelerini etkileyen faktörler incelendiğinde; cerrahi kot fiksasyonu uygulanan hastalarda mekanik ventilasyonda kalma süresinin kısaldığı, hemotoraks gelişen hastalarda ve erkek hastalarda ise hastanede kalma süresinin uzadığı görüldü. |
6. | Toraks Cerrahisi Hastalarında Santral Venöz Kateter Malpozisyonlarının Retrospektif İncelenmesi Retrospective Evaluation of Central Venous Catheter Malpositions in Thoracic Surgery Patients Umut Kara, Mehmet Emin İnce, Merve Şengül İnan, Fatih Şimşek, Gökhan Özkan, Serkan Şenkal, Ahmet Coşardoi: 10.14744/GKDAD.2022.22043 Sayfalar 29 - 35 (725 kere görüntülendi) Amaç: Toraks cerrahisi ameliyatlarında çeşitli endikasyonlarla santral ve-nöz kateter yerleştirilmekte ve postoperatif erken dönemde akciğer grafisi çekilmektedir. Çalışmanın amacı, santral venöz kateter yerleştirilen toraks cerrahisi yapılan hastalardaki kateter malpozisyonlarının insidansını belir-lemektir. Yöntem: Göğüs cerrahisi kliniği tarafından ameliyat edilen hastaların (beş yıl) akciğer grafileri incelendi. Alt süperior vena kavadan atriyokaval bileşkeye kadar olan bölge “pozisyon 1”, orta-üst süperior vena kava böl-gesi “pozisyon 2”, sağ atriyum “pozisyon 3”, bu bölgeler dışındaki bölgeler “pozisyon 4” olarak adlandırıldı. Pozisyon 1 “malpozisyon yok”, pozisyon 2, 3 ve 4 “malpozisyon var” olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmada 392 hastanın verileri değerlendirildi. En fazla malpozisyon sol internal juguler ven (%73,9) ve sol subklavyen venden (%62,2) yerleştirilen kateterlerde tespit edildi. Tüm kateterlerin %50,2’si-nin uygun pozisyonda yerleşim gösterdiği saptandı. Santral venöz kate-ter ucu pozisyonlarına göre santral venöz kateter giriş yerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi (p<0,001). Soldan yerleştirilen kateterlerin malpozisyonlarının karinanın yukarısında pozisyon 2’de ol-duğu, sağdan yerleştirilen kateterlerin malpozisyonlarının ise daha fazla oranda sağ atriyumda pozisyon 3’te olduğu belirlendi. Sonuç: Santral venöz kateterlerin istenilen pozisyon dışında yerleşim gös-termesi göz ardı edilmesine rağmen sık olarak karşılaşılan bir durumdur. Malpozisyona yol açabilecek faktörlerin bilinmesi ve buna uygun önlemle-rin alınmasının malpozisyon riskini azaltabileceğini düşünmekteyiz. |
7. | COVID-19, Yoğun Bakım Ünitesindeki Octogenarian ve Nonagenerian Popülasyonda Daha Şiddetli ve Ölümcül Olabilir COVID-19 Could Be More Severe and Fatal in the Octogenarian and Nonagenarian Population in Intensive Care Unit Behiye Deniz Kosovali, Büşra Tezcan, Nevzat Mehmet Mutlu, Seval İzdeşdoi: 10.14744/GKDAD.2022.39259 Sayfalar 36 - 41 (597 kere görüntülendi) Amaç: Bu çalışmada, “Coronavirus Disease-2019 (COVID-19)”a yakala-nan yoğun bakım hastalarını octogenarian ve nonagenarian grup ve 80 yaşından genç hastalar olarak gruplandırarak demografik ve klinik özel-liklerinin, yoğun bakımdaki destek tedavilerinin, mortalite oranlarının ve mortaliteye etkili faktörlerin belirlenmesi hedeflendi. Yöntem: Retrospektif gözlemsel bu çalışmaya, 19 Mart 2020-31 Mart 2021 tarihleri arasında COVID-19 yoğun bakım ünitelerinde yatan po-limeraz zincir reaksiyonu pozitifliği ile COVID-19 tanısı alan ≥18 yaş has-talar dahil edildi. Bulgular: Polimeraz zincir reaksiyonu pozitif 1004 hastanın %58,7’si er-kek, en genç hasta 20, en yaşlı hasta 100 yaşındaydı. Grup 1’de (20-79 yaş) 738, grup 2’de (≥80 yaş) 266 hasta vardı. Cinsiyet, akut fizyoloji ve kronik sağlık değerlendirmesi II (APACHE II) skoru, entübasyon ihtiyacı, vazop-resör/inotrop ihtiyacı ve bakım ihtiyacı olan hastalar grup 2’de daha faz-laydı (hepsi için p<0,001). Sadece grup 1’deki hastalara ekstrakorporeal membran oksijenasyonu uygulandı. Hipertansiyon, kardiyovasküler sis-tem, solunum sistemi ve nörolojik hastalıklar, komorbidite sayısı ve mor-talite oranı grup 2'de anlamlı olarak yüksekti (sırasıyla; p<0,001, p=0,001, p=0,006, p<0,001, p<0,001, p<0,001). Yaş, erkek cinsiyet, hipertansiyon, entübasyon ve vazopresör/inotrop ihtiyacı mortalite prediktörleri olarak belirlendi. Sonuç: COVID-19, yoğun bakım ünitesindeki octogenarian ve nonage-narian popülasyonda daha şiddetli ve ölümcül olabilir. |
8. | COVID-19 Pandemisi ve COVID-19 Normalleşme Döneminde Anesteziyoloji Uygulamaları Farkındalığı Awareness of Anesthesiology Practices in the Coronavirus Disease 2019 Pandemic and Coronavirus Disease 2019 Normalization Period Yasir İlyas, Ali Akdoğan, Ahmet Can Şeneldoi: 10.14744/GKDAD.2021.27676 Sayfalar 42 - 49 (440 kere görüntülendi) Amaç: Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart 2020 tarihinde, yeni koronavirüsü (COVID-19) küresel bir salgın olarak ilan etti. Bu çalışma, anesteziyoloji ve reanimasyon hekimlerinin pandemi döneminde Türkiye Cumhuri-yeti Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan anesteziyoloji uygulama-larına ilişkin bilgilerini, Türkiye'deki farkındalıklarını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Yöntem: Tanımlayıcı kesitsel tipteki bu çalışmaya, Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği üyesi 2834 anestezi uzmanı hekim dahil edilmiş-tir. Veriler, ulusal ve yerel etik kurul onayından sonra SurveyMonkey (San Mateo, CA) web sitesi tarafından hazırlanan bir anket formu kullanılarak sekiz hafta boyunca çevrimiçi olarak toplanmıştır. Bulgular: Çalışmaya 332 hekim (araştırma görevlileri ve uzman he-kimler) dahil edilmiştir. 18 katılımcı sadece onam verdiği ve soruları yanıtlamadığı için çalışmadan çıkarıldı. Katılımcıların pandemi döne-minde korunma olanaklarına ilişkin farkındalık düzeylerinin yüksek, ameliyathaneye hazırlık ve vaka yönetimine ilişkin farkındalık düzeyle-rinin düşük, normalleşme sürecini anlama düzeylerinin yüksek olduğu belirlendi. Sonuç: Anesteziyoloji ve reanimasyon doktorları, COVID-19 perioperatif yönetimi konusunda orta düzeyde bir anlayışa ve farkındalığa sahipti. Hekimlerin kişisel koruyucu ekipman (KKE), ekipman dezenfeksiyon protokolü ve genel anestezi için algoritmalar konusunda yetersiz bil-giye sahip oldukları gözlemlendi. Güncel bilgilere erişimin daha kolay olduğu günümüzde, COVID-19 pandemisini yöneten anesteziyoloji ve reanimasyon hekimleri arasında bilgi ve farkındalığın en üst düzeyde tu-tulması, eğitimlerin sürekliliğinin sağlanması, ekip üyelerine aktarılması ve taşınması kritik önem taşımaktadır. |
9. | COVID-19 Mortalitesinin Nedenleri ve Nötrofil-Lenfosit Oranının Prognostik Etkisi Causes of COVID-19’s Mortality and Prognostic Effect of Neutrophile-Lymphocyte Ratio Mesut Öterkuş, Leman Acun Delendoi: 10.14744/GKDAD.2021.94834 Sayfalar 50 - 55 (469 kere görüntülendi) Amaç: Bu çalışmada nötrofil-lenfosit oranının prognostik değerini ve yaş, cinsiyet ve komorbiditelerin mortalite üzerine etkisini araştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmamıza bilgisayarlı toraks tomografisinde buzlu cam opa-sifikasyonu olan ve Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR) testi pozitif olan 100 hasta dahil edildi. Hastaların demografik verileri, laboratuvar verileri ve komorbiditeleri kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların 65'i (%65) erkekti. Hastala-rın yaş ortalaması 66 (21,5) idi. Mortalite oranı %27 olarak bulundu (n=27) Yüksek nötrofil-lenfosit oranı, düşük lenfosit sayısı, yüksek üre ve kreatin seviyeleri mortalite açısından anlamlıydı. Ayrıca ileri yaş, diabetes mellitus ve hipertansiyon da mortaliteyi etkileyen diğer faktörlerdir. Sonuç: Nötrofil-lenfosit oranı basit ve ekonomik olduğu için yalnızca bir prognostik belirteç olarak kullanılabilir. |
10. | COVID-19 sonrası olan ve COVID-19 dan bağımsız oluşmuş Yüksek Riskli Pulmoner Emboli Hastalarının Karşılaştırılması Comparison of High-Risk Pulmonary Embolism Patients with and without COVID-19 Bengü Şaylan, İsmail Selçuk, Bülent Barış Güven, Tayfun Çalışkan, Nehir Selçuk, İnsa Gül Ekiz İşcanlıdoi: 10.14744/GKDAD.2022.32848 Sayfalar 56 - 63 (591 kere görüntülendi) Amaç: “Coronavirus Disease-2019 (COVID-19)” pandemisi sırasında pulmoner emboli olgularında önemli bir artış oldu. Bu çalışmada, yük-sek riskli pulmoner emboli tanısıyla tedavi edilen hastalarda COVID-19 pozitifliğinin morbidite ve mortalite üzerine etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı. Yöntem: Bu tek merkezli gözlemsel çalışmada, 1 Ocak 2019-1 Ocak 2021 tarihleri arasında merkezimize pulmoner emboli tanısıyla sevk edi-len hastalar geriye dönük olarak değerlendirildi. Avrupa Kardiyoloji Der-neği pulmoner emboli kılavuzlarına göre orta ve düşük riskli pulmoner emboli hastaları, bilgisayarlı tomografi pulmoner anjiyografi yapılmayan veya tedaviyi kabul etmeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı. Çalışmaya alınan hastalar COVID-19 olan ve olmayan olarak iki gruba ayrılarak de-mografik veriler, komorbiditeler, semptomlar, pulmoner arter dışındaki damarlarda tromboembolizm, laboratuvar parametreleri, tedaviler ve prognoz karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışma süresi boyunca toplam 384 pulmoner emboli olgusu tespit edildi. Bunlardan orta veya düşük risk kategorisindeki 322 olgu, bilgisayarlı tomografi pulmoner anjiyografi yapılmayan 21 olgu ve trom-bolitik tedaviyi kabul etmeyen bir olgu çalışma dışı bırakıldı. Toplam 40 olgu dahil edildi. COVID-19 olan ve olmayan gruplar sırasıyla 23 ve 17 hastadan oluşuyordu. COVID-19 olan hastalar grubunda inflamatuvar belirteçler daha yüksek, Wells skoru daha düşük ve pulmoner arter dışın-daki damarlarda daha fazla tromboembolizm görüldü. Diğer laboratuvar parametreleri, demografik veriler, komorbiditeler, semptomlar, tedavi ve prognoz açısından iki grup benzerdi. Sonuç: COVID-19'un pulmoner emboli etiyolojisinde yer alması mor-taliteyi değiştirmezken, inflamasyonu önemli ölçüde artırarak pulmo-ner alan dışında hem venöz hem de arteriyel sistemlerde daha fazla tromboz gelişimine neden olabilir. Ancak çalışmamızda COVID-19 pul-moner emboli olgularında Wells skorlarının düşük olması, COVID-19 hastalarında pulmoner emboli riskini tespit etmek için yeni klinik de-ğerlendirme araçlarına ihtiyaç olduğunu göstermektedir. |
11. | Poliklinik Hastalarında Post-COVID-19 Göğüs Ağrısı ve Dispne’nin Speckle Tracking Ekokardiyografi ile Değerlendirilmesi Evaluation of Chest Pain and Dyspnea Symptoms Using Speckle-Tracking Echocardiography in Patients Recovering from COVID-19 Timor Omar, Doğan İliş, Yusuf Oflu, Muammer Karakayalı, Halil Murat Bucak, İnanç Artaçdoi: 10.14744/GKDAD.2022.24654 Sayfalar 64 - 69 (527 kere görüntülendi) Amaç: Son zamanlarda hekimler, “Coronavirus Disease-2019 (CO-VID-19)” hastalığını geçirdikten sonra göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikâ-yeti olan çok sayıda hastayla karşılaşmaktadır. Bununla birlikte, bu semp-tomların kardiyovasküler sistem patolojisiyle ilişiği de tam olarak açıklığa kavuşmadı. Bu sebeple, COVID-19 sonrası göğüs ağrısı ve dispnesi olan poliklinik hastalarında kalp fonksiyonlarının 2D speckle tracking ekokar-diyografi (2D-STE) kullanılarak değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Bu kesitsel çalışmaya, 15 Haziran 2021-15 Temmuz 2021 tarih-leri arasında kardiyoloji polikliniğine başvuran ardışık hastalar alındı. Baş-vurudan 1-2 ay önce COVID-19’dan iyileşen toplam 78 hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm hastaların elektrokardiyografisi ve 2D-STE görüntüleri incelendi. Bulgular, cinsiyet ve yaş bakımından benzer olan 67 sağlıklı yetişkinden oluşan kontrol grubuyla karşılaştırıldı. Bulgular: Ortanca yaş 38 (IQR: 34-45) idi ve hastaların %64,1'i kadındı. Laboratuvar, elektrokardiyografi ve ekokardiyografi bulguları açısından hasta ve kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunamadı. Ayrıca hem hasta hem de kontrol gruplarında sol ventrikül global longitudinal strain ölçümleri normal sınırlar içindeydi ve anlamlı bir fark göstermedi (-20,5 [-21,8- -17,9] vs. -19,8 [-21,4- -18,9], p=0,894). Sonuç: COVID-19 geçiren hastaların göğüs ağrısı ve dispne şikayetleri, COVID-19 hastalığını ayakta atlatan genç erişkinlerde olası kardiyovaskü-ler tutulum ile ilişkili değildir. |
12. | Genel Anestezi Altında Laparoskopik Bariyatrik Cerrahi Geçiren Hastalarda Atelektazi Sıklığının Transtorasik Akciğer Ultrasonu ile Gösterilmesi Evaluation of the Frequency of Atelectasis by Transthoracic Lung Ultrasound in Patients Undergoing Laparoscopic Bariatric Surgery Under General Anesthesia Derya Erol, Mustafa Kemal Arslantaş, Gülbin Töre Altun, Pelin Çorman Dinçer, Elif Aslı Karadeniz, Hilmi Ömer Ayanoğludoi: 10.14744/GKDAD.2022.74317 Sayfalar 70 - 80 (782 kere görüntülendi) Amaç: Hem obezite hem de laparoskopik cerrahi yöntemler atelektazi için predispozan faktörlerdir. Bu nedenle çalışmada, laparoskopik bari-yatrik cerrahi geçiren hastalarda akciğer ultrasonu ile atelektazi gelişimi-nin ve insidansının değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Prospektif gözlemsel bu çalışmaya, laparoskopik bariyatrik cer-rahi uygulanan, 18-65 yaş arası, beden kitle indeksi ≥30 kg/m2, ASA II-III olan 143 hasta dahil edildi. Akciğer ultrasonu protokolüne göre ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası birinci saatte her iki hemitoraksta toplam 12 alan (üst ve alt bölgelere ayrılan ön, yan ve arka alanlar) tarandı. Perio-peratif dönemde vital değerler ve mekanik ventilasyon değerleri kayde-dildi. Görüntüler akciğer ultrasonu kullanımında deneyimli iki anestezi uzmanı tarafından modifiye akciğer ultrasonu skorlama sistemine (LUS) göre kör olarak değerlendirildi. Bulgular: Ameliyat öncesi ve sonrası LUS skorları karşılaştırıldı-ğında her iki ön üst alan hariç tüm alanlarda LUS skorunda artış gözlendi (p<0,001). Bu artış özellikle akciğerlerin arka ve alt kısımla-rında daha belirgindi. Atelektazi gelişme sıklığı %81,1 idi. Entübas-yon sonrasına göre pnömoperitonyum süresince ve postoperatif dönemdeki pCO2 değerleri artarken (p<0,001), pO2 değerleri azaldı (p<0,001). Pnömoperitonyumla Ppeak değerleri artarken kompliyans değerleri azaldı. Sonuç: Akciğer ultrasonu obez hastalarda atelektazi tanısında kullanı-labilir. Laparoskopik bariyatrik cerrahi uygulanan hastalarda atelektazi yüksek oranda görülmektedir. |
13. | Transözefageal Ekokardiyografide Artefakt İnsidansı ve Etiyolojisi The Incidence and Etiology of Artifacts in Transesophageal Echocardiography Gülbin Töre Altun, Alper Kararmaz, Zuhal Aykaçdoi: 10.14744/GKDAD.2022.84834 Sayfalar 81 - 88 (961 kere görüntülendi) Amaç: Perioperatif transözefageal ekokardiyografi sırasında ortaya çıkan artefaktlar, hatalı veya eksik tanıya, sonuçta da yanlış tedavi ya da cerrahi yönlendirmeye neden olabilir. Bu çalışmada, perioperatif transözefageal ekokardiyografi görüntülemesi sırasında ortaya çıkan artefaktların insi-dansının, cinsinin ve etiyolojilerinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Kalp cerrahi operasyonu uygulanan hastaların kaydedilmiş transözefageal ekokardiyografi kayıtları ekokardiyografi cihazının arşi-vinden tarandı. Görüntülerde oluşan artefaktın tipi ve artefakta neden olan faktörler kaydedildi. Bulgular: Çalışmada, 50’si erkek, 36’sı kadın toplam 86 hastanın görün-tüleri tarandı. Doksan dördü sabit, 764’ü hareketli görüntü olmak üzere toplam 858 pencere izlendi. Artefakt içeren 159 (%19) görüntü vardı ve en sık gözlenen artefakt akustik gölgelenmeydi (p<0,05). Çizgisel arte-fakt ve kuyruklu yıldız görünümü insidansı da diğer artefaktlara göre is-tatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti (p<0,05). Akustik gölgelenme olan olgularda etiyolojik faktörler incelendiğinde 28 (%64) olguda anülüs ve ringler, 9 (%20) olguda kalsifikasyonlar ve 7 (%16) olguda da kateter-lerin bu artefakta neden olduğu saptandı. Anülüs ve ringlerden kaynaklı artefakt insidansı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksekti (p<0,05). Kuyruklu yıldız artefaktı araştırmamızda 30 (%19) olguda mevcuttu ve etiyolojik faktörler sırasıyla %66 aortik plak, %17 hava kabarcıkları ve %17 prostetik kapaklar olarak tespit edildi (p<0,05). Sonuç: İncelediğimiz transözefageal ekokardiyografi görüntülerinin yaklaşık beşte biri artefakt içermekteydi. Bu artefaktlar içinde en sık göz-lenenler akustik gölgelenme, çizgisel artefakt ve kuyruklu yıldız görünü-müydü. Etiyolojik faktörler sıklıkla kalp içindeki yabancı materyaller ve kalsifikasyonlardı. |
14. | Pediatrik Kalp Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesinde PRISM ve APACHE II Skorlama Sistemleri PRISM and APACHE II Scoring Systems in Pediatric Cardiac Surgery Intensive Care Unit Serkan Basman, Zeliha Alıcıkuş Tuncel, Gül Çakmakdoi: 10.14744/GKDAD.2022.28190 Sayfalar 89 - 96 (1332 kere görüntülendi) Amaç: Bu çalışmanın amacı, pediatrik kalp cerrahisi yoğun bakım üni-tesinde arteriyel switch ameliyatı uygulanan hastalarda mortaliteyi be-lirlemede “Pediatric Risk of Mortality (PRISM)” skorunun güvenilirliğini ve geçerliliğini araştırmak, bu skorlama sistemlerini Akut Fizyoloji ve Kronik Sağlık Değerlendirmesi II (APACHE II) skorlama sistemiyle karşılaştırmak, pediatrik yaş grubuna göre modifiye edilerek, hasta özelliklerine ve yoğun bakım koşullarına göre en uygun skorlama sistemini oluşturmaktır. Yöntem: Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araş-tırma Hastanesi Pediatrik Kalp Cerrahisi Yoğun Bakım Ünitesinde Ocak 2005-Ağustos 2011 tarihleri arasında 0-1 ay aralığındaki 124 hasta retros-pektif olarak çalışmaya dahil edildi. Bulgular: Birinci gün PRISM skoru ile mekanik ventilasyon süresi arasında-ki ilişkiyi belirlemek için yapılan korelasyon analizine göre skorlar arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki saptandı (r=0,342; p<0,001). Bu sonuçlara göre birinci gün PRISM skoru arttıkça mekanik ventilasyon süresi de artmaktadır. Birinci gün ve üçüncü gündeki PRISM skorları, sağ kalanlara kıyasla eksitus olan hastalarda anlamlı derecede yüksek saptandı (p<0,001, p=0,049). So-nuçlar %95 güven aralığında değerlendirildi. Sonuç: PRISM skorunun literatürde olduğu gibi yoğun bakım ünite-mizde de mortaliteyi tahmin etmede önemli bir gösterge olduğu gö-rüldü. Ülke genelinde çocuk yoğun bakım ünitelerindeki tedavi hiz-metlerinin ve sonuçlarının iyileştirilmesi için daha fazla hasta grubunda çok merkezli çalışmaların planlanması gerekmektedir. |
15. | Radyofrekans Kateter Ablasyon Uygulanan Pediyatrik Hastalarda Derin Sedasyon ve Hasta Güvenliği: Bir Prospektif Çalışma Deep Sedation and Patient Safety in Pediatric Patients Undergoing Radiofrequency Catheter Ablation: A Prospective Study Sibel Yılmaz Ferhatoğlu, Şevket Ballı, Türkan Kudsioğludoi: 10.14744/GKDAD.2022.74508 Sayfalar 97 - 103 (611 kere görüntülendi) Amaç: Radyofrekans kateter ablasyonu yapılan pediatrik olgularda ka-bul görmüş standart bir anestezi yöntemi yoktur. Bu hastaların anestezi yönetiminin amacı, kalp ve solunum fonksiyonlarında minimal dep-resyona neden olurken yeterli analjezi, sedasyon ve hareketsizliği sağ-layabilmektir. Bu çalışmada, propofol-ketamin kombinasyonunun bu hastalarda hemodinamiyi, sedasyon düzeyini ve derlenme süresini nasıl etkilediği incelendi. Yöntem: Temmuz 2019-Ekim 2019 tarihleri arasında kurumumuzda elektrofizyoloji laboratuvarında radyofrekans kateter ablasyon yapılan çocuk hastaların verileri prospektif olarak toplandı. Hastaların demogra-fik verileri, intraoperatif kalp hızı, ortalama arteriyel kan basıncı, periferik oksijen satürasyonu, end-tidal CO2 değeri, bispektral indeks (BIS) değeri ve komplikasyonlar kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya 113 hasta alındı. Yirmi bir hastada işlemin beşinci dakikasında kalp hızında %20’den fazla artış görüldü (p<0,001). On bir hastada işlemin 30. dakikasında %20’den fazla kalp hızı artışı gözlendi (p<0,05). Ortalama end-tidal CO2 değeri 37,8±1,86 idi (35-40). Beşinci dakikadan sonra ortalama BIS değeri 40’ın altındaydı. En sık görülen komp-likasyon sekresyonlarda artıştı. Sonuç: Bu araştırma, radyofrekans kateter ablasyonu uygulanan pedi-atrik olgularda, ketamin-propofol kombinasyonunun, derlenme süresini uzatmadan optimal ortalama arter basıncı ve kalp hızını koruduğunu göstermektedir. |