DERLEME | |
1. | Kalp Cerrahisinde Sıvı Elektrolit Tedavisi Fluid and electrolyte therapy in cardiac surgery Fevzi Toramandoi: 10.5222/GKDAD.2013.053 Sayfalar 53 - 66 (2093 kere görüntülendi) Günümüzde cerrahi hastalarının perioperatif dönemde başarılı idaresinin, sıvı elektrolit dengesinin korunmasına bağlı olduğu bilinmektedir. Bu nedenle kan, sıvı ve elektrolit değişikliklerinin doğru olarak değerlendirilmesi ve eksikliklerinin doğru olarak yerine konması çok önemlidir. Ancak cerrahi prosedürlerin neden olduğu bu akut sıvı elektrolit değişikliklerinin nedeni tam olarak bilinmediğinden gerekli önlemlerin alınması da güçleşmektedir. Farmakokinetikleri ve farmakodinamikleri farklı olan sıvılar replasman amacı ile yaygın olarak kullanılmaktadır. Kardiyak cerrahi hastalarında sıvı rejimi seçimi yapılırken sıvıların sadece sistemik hemodinamik etkileri değil aynı zamanda mikrosirkülasyon, pulmoner fonksiyonlar, eritrosit reolojisi ve koagülasyon sistemi üzerine olan etkileri de dikkate alınmalıdır. Kalp cerrahisi uygulanacak hastalarda ideal volüm tedavisinin sağlanabilmesi için süreç, KPB öncesi dönem, KPB’ın priming volümü, KPB sonrası ve YBÜ dönemi olarak 3 periyotta incelenmelidir. Kalp cerrahisi hastalarının KPB öncesi sıvı tedavisi ile ilgili birkaç çalışma olup, sonuçları birbirinden oldukça uzaktır. Bu çalışmalar sadece kristaloid kolloid karşılaştırması şeklinde değil, aynı zamanda hangi kolloid sorusuna da cevap verecek şekildedir. Kristaloid kullananlar çalışmalarda kristaloidler üstün bulmakta, kolloid kullananlarda çalışmalarında kolloidleri üstün bulmaktadırlar. Bu nedenle de bugün için net bir cevap bulmak imkânsızdır. Sadece bugün için net olarak ifade edilebilecek olan, Amerikan yiyecek ve ilaç birliğinin (FDA) daha önce kullanımına izin verdiği birinci kuşak HES (MA>450 kD, MS>0,7 tuzdaki solüsyonlarının ) solüsyonlarının, KPB sonrası kanamayı artırması nedeni ile, özel bir durum olan KPB uygulamalarında kullanımını önermemesidir. |
DENEYSEL ÇALIŞMA | |
2. | Elektif Koroner Arter Baypas Greft Ameliyatlarında Off-Pump ve On-Pump Kardiyopulmoner Baypas Tekniklerinin Postoperatif Deliryum Gelişimi Üzerine Etkilerinin Karşılaştırılması The Comparison of the Effects of the Off-Pump and Cardiopulmonary By-Pass Techniques Upon Postoperative Delirium at Elective Coronary By-Pass Greft Surgery Engin Yılmaz, Murat Aksun, Senem Girgin, Şeref Gülseren, Volkan Kuru, Atilla Şencan, Lale Koroğlu, Gülçin Aran, Nagihan Karahandoi: 10.5222/GKDAD.2013.067 Sayfalar 67 - 75 (1380 kere görüntülendi) AMAÇ: Çalışmamızda, elektif koroner arter baypas greft (KABG) ameliyatlarında off-pump ve kardiyopulmoner baypas (KPB) tekniklerinin deliryum gelişimi üzerine etkilerinin karşılaştırılmasını amaçlandı. YÖNTEMLER: 20-80 yaş arası KPB tekniği ile ameliyat olacak 40 olgu (Grup 1) ve off-pump teknikle ameliyat olacak 30 olgu (Grup 2) çalışmaya alındı. Ameliyattan birgün önce “Hastane Anksiyete ve Depresyon Ölçeği” testi ve psikiyatri kliniği tarafından “Kısa Kognitif Muayene Ölçeği” uygulanıp puanları kaydedildi. Postoperatif dönemde hastalara psikiyatri kliniği tarafından 24. ve 72. saatlerde “Deliryum Derecelendirme Ölçeği (DDÖ)” uygulandı. BULGULAR: Her 2 grupta DSM-IV kriterlerine göre deliryum tanısı alan ve DDÖ ile 12 puan üstünde alan olgu saptanmadı. İki grup, 24. ve 72. saatteki DDÖ puanlarına göre karşılaştırıldı. Grup 1’de anestezi ve yoğun bakımda kalış süresi, Grup 2’de ise yalnızca yoğun bakımda kalış süresi 24. ve 72. saat DDÖ puanları ile istatistiksel olarak anlamlı korelasyon gösterdi. (p<0.05) Grup 1’de sigara ve beta-bloker kullananların DDÖ 72. saat puanları kullanmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek, Grup 2’de statin kullananların DDÖ 72. saat puanları kullanmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı düşük saptandı (p<0.05). Grup 1’de, Grup 2’ye göre anestezi süresi, ameliyat süresi ve transfüzyon gereksiniminden bağımsız olarak DDÖ 24 puanları istatistiksel olarak anlamlı yüksek saptandı. Grup 1’de Grup 2’ye göre ameliyat süresi ve transfüzyon gereksiniminden bağımsız olarak ve anestezi süresi < 180 dk. olduğunda DDÖ 72 puanları istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu. SONUÇ: Sigara ve ß-bloker kullanımının, anestezi ve yoğun bakımda kalış süresinin uzun olmasının deliryum için risk faktörü olabileceğini, statin kullanımının ise riski azaltabileceğini düşünmekteyiz. |
3. | On-Pump Koroner Arter Baypas Greftleme (KABG) Ameliyatı Geçiren Hastalarda Metabolik Sendromun Pulmoner Komplikasyonlar Üzerine Etkisi The Effects of Metabolic Syndrome on- Pulmonary Complications in Patients Undergoing on- Pump Coronary Artery Bypass Grafting (CABG) Procedures Şebnem Banu Saraç, Tülay Kayacan Örki, Atakan Erkılınç, Halide Oğuş, Rezan Yatırık, Füsun Güzelmeriç, Tuncer Koçakdoi: 10.5222/GKDAD.2013.076 Sayfalar 76 - 79 (1216 kere görüntülendi) AMAÇ: Bu çalışmada on- pump koroner arter baypas greftleme (KABG) ameliyatı geçiren hastalarda metabolik sendromun pulmoner komplikasyonlar üzerine etkisi araştırıldı. YÖNTEMLER: Çalışmaya KABG ameliyatı geçiren 353 hasta dahil edildi. Metabolik sendrom tanısı Amerika Birleşik Devletleri’nde, 2001 yılında yayınlanan Ulusal Kolesterol Eğitim Programı 3. Erişkin Tedavi Paneli (NCEP III) kriterlerine göre kondu. Hastaların 245’te metabolik sendrom saptandı. Hastalar metabolik sendrom olan ve olmayan grup olarak ikiye ayrıldı. Tüm hastaların demografik özellikleri, ameliyat verileri, yoğun bakımda ve hastanede kalış süreleri, postoperatif pulmoner komplikasyonlar kaydedildi. BULGULAR: Metabolik sendromlu grupta vücut kütle indeksi, açlık kan glikozu, trigliserid düzeyi, kan basınçları ve Diabetes Melitus (DM) yüzdesi anlamlı olarak daha yüksek, yüksek dansiteli lipoprotein (HDL) daha düşük bulundu. Greft sayısı, kardiyopulmoner baypas, aortik kros klemp ve ameliyat süreleri açısından iki grup benzer bulundu. Yoğun bakım ve hastanede kalış süreleri, atelektazi ve pnömoni görülme yüzdesi metabolik sendromlu grupta anlamlı olarak daha yüksek bulundu. SONUÇ: Sonuç olarak, metabolik sendromlu hastalarda pulmoner komplikasyonlardan özellikle atelektazi ve pnömoni KABG ameliyatı sonrası daha fazla görülmektedir |
ARAŞTIRMA | |
4. | Kronik Beta Bloker Kullanımının Koroner Baypas Cerrahisi Sonrası Morbidite ve Mortalite Üzerine Etkileri. The Effect of Beta-blocking Agents on Morbidity and Mortality Following Coronary Artery Bypass Surgery. Tülün Öztürk, Ahmet Asım Koçan, Funda Yıldırım, Damla Alp, Taner Kurdaldoi: 10.5222/GKDAD.2013.080 Sayfalar 80 - 85 (1333 kere görüntülendi) AMAÇ: Çalışmanın amacı, koroner baypas cerrahisi geçiren hastalarda, beta bloker ajanların kısa ve uzun dönem morbidite ve mortalite üzerine etklerini araştırmaktır. YÖNTEMLER: Ocak 2010 ile Mart 2012 tarihleri arasında, kardiyak cerrahi kliniğimizde, koroner arter cerrahisi uygulanmış hastalar, operasyon öncesi beta bloker kullanan (Grup B; n=84) ve kullanmayan (Grup K; n=80) olmak üzere iki gruba ayrıldılar. Olguların demografik ve klinik özellikleri, intraoperatif ve klinik parametreleri ile postoperatif erken (30 gün) ve geç (1 yıl) dönemdeki morbidite ve mortalite oranları ve nedenleri geriye dönük araştırıldı. BULGULAR: Postoperatif dönemde anti-aritmik ilaç gerektiren ve atriyal fibrilasyonlu olgu sayısı beta bloker grubunda anlamlı olarak daha azdı (n=17, %20 ve n=28, %35; p<0.01). Beta bloker grubunda, ajitasyon-deliryum sıklığı da kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı düşük idi (n=2, %3 ve n=8, %10; p=0.05). Kontrol grubunda 30 günlük morbidite, beta bloker grubuna göre anlamlı olarak daha fazlaydı (n=28, %35 ve n=17, %20; p<0.04). Ancak bu fark 1 yıl içerisinde kayboldu (n=30, %38 ve n=24 %28; p=0.2). Otuz günlük ve 1 yıllık mortalite oranları arasında ise anlamlı fark yoktu (sırasıyla, p=0.4 ve p=0.2). SONUÇ: Bu çalışmada, atriyal fibrilasyon ve ajitasyon-deliryum beta bloker grubunda kontrol grubundan anlamlı olarak daha azdı. Operasyon öncesi beta blokerlerin kullanılıyor olması, koroner arter cerrahisi geçirmiş olguların bir aylık ve bir yıllık mortalitesini değiştirmemesine rağmen 30 günlük morbidite sıklığında belirgin bir azalma sağladı. |
DENEYSEL ÇALIŞMA | |
5. | Remifentanilin Klinik Etkileri Bakımından Nitröz Okside Üstünlüğü Var mıdır? Is Remifentanil Superior to Nitrous Oxide Regarding the Clinical Effects? Elzem Şen, Ayşe Mızrak, Sıtkı Göksudoi: 10.5222/GKDAD.2013.086 Sayfalar 86 - 91 (1472 kere görüntülendi) AMAÇ: Nitröz oksit ve remifentanilin hemodinami, B12 vitamini, derlenme süresi, yan etkiler, hasta ve cerrah memnuniyeti üzerine olan etkilerini karşılaştırmayı amaçladık. YÖNTEMLER: ASA I-II risk grubunda abdominal histerektomi planlanan, premedike edilmemiş olan 75 olgu rastgele 3 gruba ayrıldı; azot protoksit (Grup N), remifentanil (Grup R) ve kontrol (Grup K). Anestezi indüksiyonunda her 3 gruba da 2 mg kg-1 propofol, 0,6 mg kg-1 rokuronyum verildi. Remifentanil grubuna 0,5 μg kg-1 remifentanil yüklemesini takiben 0,2 μg kg-1 dk-1 infüzyona başlandı. Endotrakeal entübasyonun ardından, % 2 sevofluran ile birlikte % 50 O2/N2O (Grup N) veya hava (Grup R, K) içeren 4 L dk-1 taze gaz verilmeye başlandı. Hemodinamik parametreler, B12 vitamini, yan etkiler, hasta ve cerrah memnuniyeti ve derlenme süreleri kaydedildi. BULGULAR: Sıfırıncı, 10., 15., 30. dk.’larda intraoperatif kalp atım hızı (KAH), remifentanil grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düşük bulunmuştur (p<0.05). İntraoperatif 5., 30. dk. ve postoperatif 0. dk’da KAH değerleri Grup N’de Grup R’deki değerlere göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksekti (p<0.05). İntraoperatif 45. dk.’daki ortalama arteriyel kan basıncı (OAB) değeri istatistiksel olarak Grup N’de Grup R’dekinden daha yüksekti (p=0,02). Aldrete Derlenme Skorunun 9 olma süresi Grup N’de Grup R’ye göre istatistiksel olarak anlamlı yüksekti (p=0,009). İntraoperatif cerrah memnuniyeti sırasıyla Grup R>Grup N>Grup K idi (p<,0,05). Grup N’de bulantı-kusması olan hastaların yüzdeleri Grup R’dekinden istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur (p=0,001). SONUÇ: Remifentanil ile daha hızlı derlenme ve daha az PBK sağlanmış olmakla birlikte, hem remifentanil ve hem de N2O ile benzer şekilde stabil bir hemodinamik etki ve konforlu bir genel anestezi sağlanmıştır. |
ARAŞTIRMA | |
6. | Solunum Fonksiyon Testi İle Reverzibilite Ölçümünde Öğrenme Etkisinin Önemi The Importance Of Learning Effect In The Assessment Of The Reversibility Measurement By Pulmonary Function Test Selvi Aşker, Esra Eker, Müntecep Aşkerdoi: 10.5222/GKDAD.2013.092 Sayfalar 92 - 94 (1373 kere görüntülendi) AMAÇ: Astım ve kronik obstruktif akciğer hastalığı gibi hastalıkların tanı, takibinde ve evrelendirilmesinde solunum fonksiyon testi ile reversibilite ölçümü ilk defa uygulandığında yanlış sonuçlara neden olabilir. Bu testte aynı işlemler arka arkaya tekrarlanmakta ve hasta birinci testte işlemi öğrenmekte ve ikinci testi daha doğru yapabilmektedir. Bu da iki test arasında farka yol açarak hekimin reversibilite sonucunu yanlış yorumlamasına neden olabilir. Bu çalışmadaki amacımız ilk defa solunum fonksiyon testi (SFT) uygulanan hastalarda öğrenme etkisinin yanlış reversibiliteye neden olup olmadığını araştırmaktır. YÖNTEMLER: Polikliniğimize başvuran bronş hiperreaktivitesi ya da astım olabileceğini düşündüğümüz 43 hastaya (ortalama yaş 33,7 ) SFT yapıldı ve hemen arkasından bronkodilatatör ilaç vermeden test tekrarlandı. İki testte ölçülen FEV1ve PEF değerleri karşılaştırıldı. Otuz dakika sonra üçüncü FEV1 ve PEF ölçümü yapıldı. Ölçümler arası farklılığı belirlemek amacıyla eşleştirilmiş t testi (paired T Test) ve one way anova testi kullanıldı. BULGULAR: Birinci ve ikinci ölçümler arası FEV1 değişkenliği % 6±2,3 olarak saptandı (p<0,01). İkinci ve üçüncü ölçümler arası FEV1 değişkenliği ise % 1±2,2 olarak bulundu (p>0,05 ). Birinci ve ikinci ölçümler arası PEF değişkenliği % 5,2 olarak saptandı ( p<0,05). İkinci ve üçüncü ölçümler arası PEF değişkenliği ise % 2,5 olarak bulundu ( p>0,05 ). SONUÇ: Bu çalışma, SFT ile reversibilite ölçümlerinde öğrenme etkisinin varlığını gösterdi. Birinci ve ikinci ölçümler arasında fark olması öğrenme etkisini gösterdi. İkinci ve üçüncü ölçümlerin benzerliği de öğrenme etkisini destekledi. Astım veya bronş duyarlılığı düşünülen olgularda bazal FEV1 ve PEF tayininde en az iki test yapılması, bronkodilatatör ilacın ikinci testten sonra verilmesi gerektiği sonucuna varıldı. |
OLGU SUNUMU | |
7. | Marfan Sendromlu ve Renal Transplantlı Hastada Benthall Ameliyatında Anestezi Yönetimi The Anesthetic Management of a Patient with Marfan Syndrome and Renal Transplant Patient Undergoing Bentall Operation Yücel Karaman, Aylin İncesu, Burçin Abud, Hüseyin Özkarakaş, Cengiz Özbekdoi: 10.5222/GKDAD.2013.095 Sayfalar 95 - 99 (1490 kere görüntülendi) Marfan sendromu (MFS); aort anevrizması ve ciddi aort yetmezliğine yol açarak yüksek oranda ölümle sonuçlanan herediter bir hastalıktır. Assendan aorta ve aort kapağı cerrahisi olan Bentall operasyonu MFS hastalarında normale yakın yaşam sürelerini sağlayabilmekle birlikte uzun süren ekstrakorporal dolaşım ve kros-klemp süreleri bu operasyonu renal yetmezlik öyküsü olmayan hastalarda bile riskli hale getirmektedir. Bu olgu sunumunda; renal transplantasyon yapılmış Marfan sendromlu hastadaki Bentall operasyonunun anestezi yönetimi tartışılmıştır. |
8. | Spinal Anesthesia in Circumcision Operation in a Child with Bidirectional Superior Cavapulmonary Shunt Bidireksiyonel Kavapulmoner Şantlı Çocukta Spinal Anestezi ile Sünnet Ameliyatı Esra Çalışkan, Mesut Şener, Hatice İzmirli, Aysu Koçum, Anış Arıboğandoi: 10.5222/GKDAD.2013.100 Sayfalar 100 - 102 (1465 kere görüntülendi) Bidireksiyonel kavapulmoner şantlı çocukta spinal anestezi ile sünnet operasyonu Çift yönlü kavapulmoner şant (Glenn şantı), başta tek ventrikül patolojisinin onarımı olmak üzere, konjenital siyanotik kalp hastalıklarının tedavisinde uygulanan bir şanttır. Bu şant vena kava süperiorun divize edilmeden sağ pulmoner artere uç yan anastomozu şeklinde tanımlanır. Çift yönlü kavapulmoner şantlı hastalarda öksürük, entübasyon, postoperatif ajitasyon gibi intratorasik basıncı artıran nedenler, ortalama havayolu basıncında da artışa neden olarak pulmoner kan akımını azaltır ve ciddi desatürasyona neden olur. Genel anestezi uygulanan Glenn şantlı hastalarda yeterli sistemik oksijen düzeyinin devamlılığı için, spontan solunum korunarak erken ve yumuşak bir ekstübasyon yapılması güvenilir bir yöntemdir. Bu nedenle spinal anestezi entübasyon olmaksızın güvenli havayolu kontrolünü sağlaması bakımından genel anesteziye alternatif olabilir. Biz bu vaka takdiminde spinal anestezi altında sünnet operasyonu yapılan 6 yaşındaki hastayı sunuyoruz. Anahtar kelimeler: Spinal anestezi, pediyatrik cerrahi, bidireksiyonel kavapulmoner anastomoz |
9. | Sağ Subklaviyan Venöz Kateterizasyonun Nadir Bir Komplikasyonu: Superior Vena Kava Perforasyonu Complication of Right Subclavian Vein Catheterization: Superior Vena Cava Perforation Burçin Çelik, Serhat Kocamanoğlu, Yasemin Bilgin Büyükkarabacak, Esra Sarıhasandoi: 10.5222/GKDAD.2013.103 Sayfalar 103 - 105 (1776 kere görüntülendi) Santral venöz kateterizasyon toraks operasyonlarında rutin kullanılan invaziv bir girişimdir. En sık komplikasyonlar pnömotoraks ve hemotorakstır. Komplikasyon olarak vena kava superior (VKS) perforasyonuna (%0.5) oldukça nadir rastlanmaktadır. Altmış beş yaşında erkek hasta öksürük şikayeti ile hastanemize başvurdu. Hastada sağ akciğer alt lobda lokalize akciğer epidermoid kanser tespit edildi. Ameliyat öncesi hazırlık olarak anestezi ekibi tarafından hastaya endotrakeal entübasyon ve sağ subklaviyan ven kateterizasyonu uygulandı. Eksplorasyonda, yerleştirilen santral kateterin sağ subklaviyan veni perfore ettiği ve kısa bir mesafe intratorasik boşlukta seyrettikten sonra frenik sinirin önünden vena kava superiora girdiği izlendi. Kateter geri çekilerek vena kava superior 5/0 prolen ile onarıldı. Hastada postoperaitf dönemde herhangi bir problem gelişmedi ve sağ alt bilobektomi sonrası sorunsuz olarak taburcu edildi. |
10. | Kırmızı Adam (Red Man) Sendromu Red Man Syndrome Nazan Atalan, Osman Fazlıoğulları, Serdar Akgündoi: 10.5222/GKDAD.2013.106 Sayfalar 106 - 108 (3386 kere görüntülendi) Vankomisin; MRSA başta olmak üzere Gram (+) bakteri infeksiyonlarında sıklıkla kullanılan bir antibiyotiktir. Bu olgu sunumunda açık kalp cerrahisi ameliyatı sonrasında mediastinit infeksiyonu nedeniyle uygulanan vankomisin tedavisi sırasında görülen Red Man Sendromunun (RMS) tartışılması amaçlandı. Elli altı yaşındaki erkek hastada koroner arter baypas (KABG) ameliyatı sonrasında gelişen metisiline dirençli Stafilacoccus aureus (MRSA) mediastiniti nedeniyle vankomisin 2x1 gr IV başlandı. Hastanın tedavisinin 5. gününde özellikle vücudun üst kısmında daha fazla olmak üzere tüm gövdede yaygın, yer yer birbiriyle birleşen, kaşıntılı kızarıklıklar, eritematöz döküntüler ve hipotansiyon gelişti. Dermatoloji ile konsülte edilen hastaya RMS tanısı kondu. Genellikle hızlı vankomisin infüzyonuna bağlı olarak ortaya çıkan RMS’da Teikoplanin ve Linezolid alternatif tedavi seçenekleri olarak düşünülebilir. |