ISSN 1305-5550 | e-ISSN 2548-0669
Journal of Cardio-Vascular-Thoracic Anaesthesia and Intensive Care Society - GKD Anest Yoğ Bak Dern Derg: 20 (1)
Volume: 20  Issue: 1 - 2014
REVIEW
1.Hemostatic Drugs
Nazan Atalan
doi: 10.5222/GKDAD.2014.001  Pages 1 - 6 (2803 accesses)
Vücuttaki bir organ ya da dokudan oluşan kan kaybını önleme süreci hemostaz olarak tanımlanır. Hemostaz; trombositler ile kan pıhtılaşma faktörleri arasında pıhtı oluşumu ve kanamanın durdurulması ile sonuçlanan bir dizi olayı içerir. Genellikle, kanama bozukluğu olmayan sağlıklı kişilerde kanama çok hızlı bir şekilde ve tedavi gerektirmeden kontrol altına alınabilir. Cerrahlar ve anestezistler travma yada büyük cerrahi operasyon geçirecek hastalarının kan kayıplarını en aza indirmek, normal hemostazı sağlamak için sıklıkla hemostatik ilaçlara ihtiyaç duyarlar. Hemostatik ajan hemostazı teşvik eden madde içerir. Tedavide kullanılan antifibrinolitikler, protamin, desmopressin, fibrinojen ve koagülasyon faktörleri gibi çok çeşitli sınıflardan hemostatik ilaçlar bulunmaktadır. Hemostatik ajanlar değişik mekanizmalarla etkilerini gösterirler: Sistemik ilaçlar primer hemostazı geliştirir, fibrin formasyonunu veya koagülasyonu uyarır ya da fibrinolizi inhibe ederken, lokal etkili hemostatik ajanlar vazokonstrüksiyon yapar veya trombosit aggregasyonunu uyarırlar. Trombosit ve hemostatik faktörlerin transfüzyonu tedavinin dayanağını oluştursa da farmakolojik ajanlar giderek kan ürünlerine önemli birer yardımcı haline gelmektedir, bu konuda alternatif tedavilere ihtiyaç olduğu dikkate alınmalıdır.
The process of preventing blood loss from a vessel or organ of the body is referred to as hemostasis. Hemostasis involves a coordinated effort between platelets and blood clotting factors, resulting in the formation of a blood clot and stopping of the bleed. Generally in healthy people without bleeding disorders, control of bleeding is achieved very quickly and without the need for medical treatment. In trauma or major surgery, surgeons and anesthesiologists often need to help patients to reach normal hemostasis in order to minimise blood loss. An antihemorrhagic agent is a substance that promotes hemostasis.
There are several classes of antihemorrhagic drugs used in medicine. These include antifibrinolytics, protamine, desmopressin, fibrinogen, and blood coagulation factors. Antihemorrhagic agents used in medicine have various mechanisms of action: Systemic drugs work by improving primary hemostasis, stimulating fibrin formation, promoting coagulation or inhibiting fibrinolysis and locally-acting hemostatic agents work by causing vasoconstriction or promoting platelet aggregation. Although transfusion of platelets and hemostatic factors are mainstays of therapy, pharmacologic agents are important adjuncts as blood products become increasingly in short supply, and alternative therapies need to be considered.

RESEARCH ARTICLE
2.The Effects of Gabapentin on Intraoperative Cooperation, Stress Response and Postoperative Analgesia in Patients Undergoing Carotid Endartectomy with Regional Anesthesia
Sabiha Ercan, Elif Akpek, Erdal Aslım, Tankut Akay, Aslı Dönmez
doi: 10.5222/GKDAD.2014.007  Pages 7 - 15 (1077 accesses)
AMAÇ: Bu çalışmada preoperatif verilen oral gabapentinin, bölgesel anestezi altında KEA uygulanan hastalarda intraoperatif kooperasyon, cerrahi stres yanıt ve postoperatif analjezi üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEMLER: Hastane etik kurul izni ve hasta onayları alındıktan sonra, karotis stenozu nedeniyle elektif KEA uygulanacak 50 yaş üzeri (ASA II-III) 34 hasta prospektif düzende çalışmaya alındı. Hastalar preoperatif dönemde gabapentin uygulamasına göre randomize olarak iki gruba ayrıldı: Ameliyattan 1 saat önce oral 600 mg tek doz gabapentin (Neurontin®, Pfizer) alan hastalar çalışma, ameliyat öncesi gabapentin almayan hastalar ise kontrol grubu olarak kabul edildi. Ameliyat süresince hastaların klinik nörolojik değerlendirmesi yapıldı. Hemodinamik parametreleri, sedasyon durumları, stres yanıt parametreleri ve postoperatif analjezik ihtiyaçları değerlendirildi.
BULGULAR: Çalışma grubunun hemodinamik değerleri daha az vazoaktif ajan desteğine rağmen daha stabil seyretti. Her iki grubun sedasyon ve hasta kooperasyonları benzerdi. Stres yanıt parametrelerinden kortizol, kontrol grubunda klemp sonrası dönemde başlangıca göre anlamlı olarak yüksek, 24. saat ölçümlerinin ise her iki grupta da başlangıç değerlerine göre düşük olduğu görüldü. Postoperatif analjezik ihtiyacı çalışma grubunda, kontrol grubuna göre daha az hastada ve daha geç dönemde ortaya çıktı.
SONUÇ: Sonuç olarak bulgularımız; gabapentinin bölgesel anestezi altında KEA uygulanan hastalarda kooperasyonu etkilemeden, daha az vazoaktif ajan kullanılarak stabil hemodinami sağladığını ve postoperatif analjezik ihtiyacını azalttığını göstermektedir.
OBJECTIVE: The aim of this study was to evaluate the effects of gabapentin on patient cooperation, surgical stres response and postoperative analgesia in patients undergoing carotid endareterctomy with regional anesthesia.
METHODS: After Ethics Committee approval and patients’ informed consents were obtained, 34 ASA 2-3 patients over 50 years old who were scheduled for elective CEA under regional anesthesia were randomly assigned to one of the two groups. Patients receiving oral 600 mg of gabapentin 1 hour prior to surgery constituted the study group and patients receiving no gabapentin were considered as control group. Clinical neurologic evaluation of patients was performed during surgery. The patients’ heamodynamic parameters, sedation scores, stress response parameters and postoperative analgesic requirement were measured.
RESULTS: Hemodynamic measurements in the study group were more stable than those in the control group in spite of less requirement for vasoactive agents. Patients’ sedative scores and cooperation levels were similar in the two groups. Cortisol measurements in the control group were measured statistically higher after clamping the carotid artery and values in both groups declined less than baseline values at postoperative 24th hour. Postoperative analgesic requirement was less than control group, in study group.
CONCLUSION: In conclusion, the use of gabapentin for regional anesthesia in patients undergoing carotid endarterectomy did not affect patient cooperation and provided stable hemodynamic status with less requirements for vasoactive agents and postoperative analgesics.

3.The Effect of Hypotermia on Potassium Concentration in Blood Cardioplegia During Cardiopulmonary Bypass Surgery
Murat Peker, Safinaz Karabayırlı, Azra Özanbarcı, Necmettin Çolak, Rüveyda İrem Demircioğlu, Bünyamin Uslu
doi: 10.5222/GKDAD.2014.016  Pages 16 - 20 (2716 accesses)
AMAÇ: Kardiyopulmoner baypasta, miyokard korumasında kardiyopleji kullanımı oldukça önemlidir. Hipoterminin koruyucu etkisinden yararlanmak için yüksek potasyum içeriğine sahip soğuk kan kardiyoplejisi oldukça yaygın kullanılmaktadır. Hipotermi potasyum konsantrasyonunu değiştirebilmektedir. Bu çalışmada hipoterminin kan kardiyoplejisi potasyum konsantrasyonu üzerine etkisini araştırdık.
YÖNTEMLER: Çalışmamız kardiyopulmoner baypas eşliğinde koroner arter baypas cerrahisi uygulanacak 70 hastada uygulandı. Hastalardan kardiyopulmoner baypasa geçmeden önce alınan arteriyel kan örneklerinden potasyum düzeyleri belirlendi. Kardiyopleji hazırlamak amacıyla, kardiyopulmoner baypasa geçildikten sonra kalp akciğer pompasından 400 ml kan alındı. Kardiyoplejideki potasyum düzeyi 16 mEq/L olacak şekilde potasyum klorür eklendi. Potasyum eklenmesinden sonra kan örneği alındı. Kan gazları, potasyum, sodyum, kalsiyum ve laktat düzeyleri ölçüldü. Kan kardiyopleji buzlu sıvı içerisine yerleştirilerek 4ºC ye kadar soğutuldu ve ölçümler yinelendi.
BULGULAR: Kan kardiyopleji örneklerinde potasyum düzeyleri 32˚C de 16.8±0.7 mEq/L, 4˚C de 16.3±0.7 mEq/L olarak ölçüldü (p=0.001). Kan gazı analizleri ve diğer elektrolitler arasında fark saptanmadı.
SONUÇ: Kan kardiyoplejisini 4ºC’ye soğutulduğunda potasyum düzeyleri azalmaktadır. Ancak bu azalma 0,5 mEq/L düzeylerinde olup, klinik açıdan önemli olmayabilir. Ancak, kardiyopleji hazırlanırken potasyum düzeyleri alt sınıra yakın hesaplanıyorsa, soğuma ile birlikte potasyum düzeyi alt sınırın altında kalabilir. Bu nedenle potasyum düzeylerini hedeflenen düzeyin biraz üzerinde tutulması yararlı olabilir.
OBJECTIVE: Cardioplegia is quite important for myocardial protection during cardiopulmonary by-pass In order to benefit from cardioprotective effect of hypotermia cold- blood cardioplegia is commonly used. Hypotermia can alter potassium concentration. In this study we have investigated the effect of hypotermia on potassium concentration in blood cardioplegia.
METHODS: We studied 70 patients who will undergo coronary artery bypass grafting with the aid of cardiopulmonary bypass. Potassium levels were measured from arterial blood samples of the patients before the cardiopulmonary bypass (CBP) operation. During CBP surgery, in order to achieve 16 mEq/L potassium levels, potassium was added to a 400 ml blood sample taken from cardiopulmonary pump to prepare blood cardioplegia. After addition of potassium, blood samples were deri altıwn to measure blood gases, potassium, sodium, calcium and lactate levels Blood cardioplegic solution was cooled at 4˚C in an ice water container and measurements were repeated.
RESULTS: Potassium levels were detected as 16.8±0.7 mEq/L at 32˚C and 16.3±0.7 mEq/L at 4˚C in samples of blood cardioplegic solution (p=0,001). There was no difference between analytical results of blood gases and other electrolytes.
CONCLUSION: A decrease in potassium levels is observed after cooling blood cardioplegic solution at 4ºC. However this decrease which occurs at 0.5 mEq/L concentrations may not be so important clinically. Whereas, during preparation of cardioplegic solution, estimated potassium levels were near the lower limits,m then cooling process might drop potassium levels below this lower limit. Therefore it may be helpful to keep the potassium level slightly above the target level.

4.The Effects of Remifentanil and Fentanyl Infusions on Drug Consumption in Coronary Artery Bypass Surgery
Peyami Duman, Perihan Ekmekçi, Baturay Kansu Kazbek, Hakan Yılmaz, Filiz Tüzüner
doi: 10.5222/GKDAD.2014.021  Pages 21 - 26 (929 accesses)
AMAÇ: Bu çalışmada koroner arter baypas greft (KABG) cerrahisinde fentanil ve remifentanilin ilaç tüketim maliyetleri, hemodinami, ekstübasyon zamanı, yoğun bakımda kalış süresi ve hasta memnuniyeti üzerine etkileri karşılaştırıldı.
YÖNTEMLER: Çalışmaya ASA III-IV 40-65 yaş arası 60 hasta alındı. Hastanın katılmayı reddetmesi, VKI > 30, kontrolsüz hemodinami, ejeksiyon fraksiyonu < % 25, intraaortik balon gereksinimi, major organ disfonksiyonu ve ek ameliyat planlanması çalışmaya alınmama kriterleriydi.
İndüksiyonda Grup F’ye 2-3 mg kg-1 propofol, 0.6 mg kg-1 rokuronyum, 5-10 μg kg-1 fentanil, Grup R’ye 2-3 mg kg-1 propofol, 0.6 mg kg-1 rokuronyum, 1-2 μg kg-1 remifentanil yapıldı. İdamede Grup F’ye % 2-3 sevofluran, % 50 oksijen-hava, 0.1-0.5 μg kg-1 dak-1 fentanil; cilt insizyonu ve sternotomi öncesinde 5 μg kg-1 fentanil bolus, Grup R’ye ise % 2-3 sevofluran + % 50 oksijen-hava, 0.5-1 μg kg-1 dak-1 remifentanil, cilt insizyonu ve sternotomi öncesinde 0.25-1 μg kg-1 remifentanil bolus uygulandı. Yoğun bakıma transfer edilene kadar 5-10 μg kg-1 dak-1 propofol verildi. Yoğun bakımda BIS > 60 olacak şekilde titre edilerek azaltıldı. Ekstübasyon sonrası 1. saatte Aldrete, 1., 2., 4., 6., 12., 24. saatlerde VAS ve Ramsey skorlaması, ilaç tüketimi ve maliyeti, yoğun bakımda kalış süresi, hasta memnuniyeti kaydedildi.
BULGULAR: KH indüksiyon öncesi hariç Grup R’de düşüktü. OAB entübasyon öncesinden yoğun bakım 1. saate kadar Grup R’de düşüktü. Ekstübasyon süreleri gruplar arasında benzerdi. Total opioid tüketimi ve maliyeti Grup F’de düşüktü.
SONUÇ: Bu çalışmada KABG cerrahisinde fast-track anestezi tekniğinde remifentanilin daha hızlı derlenme sağlamasına rağmen düşük doz fentanilin opiod tüketimi ve maliyeti üzerine etkileri açısından daha avantajlı olduğu görülmektedir.
OBJECTIVE: The effects of fentanyl and remifentanil in coronary artery bypass grafting (CABG) on drug consumption and costs, hemodynamics, extubation time, length of ICU stay and patient satisfaction have been compared in this study.
METHODS: Sixty ASA III-IV CABG patients between 40 and 65 years of age were enrolled in the study.. Exclusion criteria were: patient’s refusal to participate in the study, BMI > 30, uncontrolled hemodynamics, ejection fraction < 25 %, need for intraaortic balloon pump, major organ dysfunction and planning of additional surgery.
Group F received 2-3 mg kg-1 propofol, rocuronium 0.6 mg kg-1, fentanyl 5-10 μg kg-1 while Group R 2-3 mg kg-1 propofol, rocuronium 0.6 mg kg-1, remifentanil 1-2 μg kg-1 for induction. Group F received 2-3 % sevoflurane, 50 % oxygen-air, fentanyl 0.1-0.5 μg kg-1 min-1, 5 μg kg-1 fentanyl bolus before ¬sekonderin incision and sternotomy, Group R received 2-3 % sevoflurane, 50 % oxygen-air, remifentanil 0.5-1 μg kg-1 min-1, 0.25-1 μg kg-1 remifentanil bolus before incision and sternotomy. Patients received 5-10 μg kg-1 min-1 propofol until transfer to the ICU and BIS lowered to < 60.VAS. Ramsey scores, side effects, opioid consumption and costs, length of stay in the ICU, patient satisfaction at postextubation 1, 2, 4, 6, 12, 24th hours and Aldrete score at 1st hour were recorded
RESULTS: Heart rate was lower in Group R except for the preinduction period. MAP was lower in Group R from the preinduction to the first hour of the ICU ¬stay. Extubation times were similar between groups. Opioid consumption and cost ¬were lower in Group F.
CONCLUSION: Results of this study show that intraoperative low- dose fentanyl appears to be a promising agent when hemodynamics and total opioid consumption are concerned.

5.Effects of BURP maneuver over the hemodynamics and QT and P dispersions in ECG in cardiac surgery patients
Abdullah Demirhan, Murat Bilgi, Ümit Yaşar Tekelioğlu, Akcan Akkaya, Kemalettin Erdem, Serkan Öztürk, Adem Deniz Kurt, Hasan Koçoğlu
doi: 10.5222/GKDAD.2014.027  Pages 27 - 32 (931 accesses)
AMAÇ: Amacımız koraner bypass cerrahisinde laringoskopi ve trakeal entübasyon (TE) esnasında uygulanan “backward upward right-sided pressure”(BURP) manevrasının, QT (OTd), P dispersiyon (Pd) ve hemodinamik yanıt üzerine oluşan etkisini araştırmaktır.
YÖNTEMLER: Çalışmaya elektif koroner arter bypass graft cerrahisi geçiren 40 hasta alındı. Hastalar Grup K (kontrol grubu, n=20) ve Grup B (BURP grubu, n=20) olarak 2 gruba ayrıldı. Hastalara premedikasyon yapıldıktan sonra standart 12 derivasyonlu elektrokardiyografi (EKG) bağlanarak indüksiyon öncesi EKG çekildi. Bu EKG bazal (EKG0) kabul edilerek kaydedildi. Sadece BURP grubundaki hastalara laringoskopi esnasında BURP manevrası yapıldı. Hastaların 12 derivasyonlu EKG kayıtları entübasyon sonrası 1. dk (EKG1) ve 3. dk (EKG3) da alındı ve iki grup QT ve p dispersiyonları açısından karşılştırıldı.
BULGULAR: Gruplar arasında demografik veriler benzerdi. (p >0,05). Grup K ve Grup B’nin entübasyon süreleri benzerdi (p >0,05). Kalp atım hızları (KH) ve ortalama arter basınçlarının (OAB) gruplar arası değerlendirilmesinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu (p >0.05). Grupları arası izlem zamanları içindeki QTd ve p dispersiyonlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmedi (p >0,05).
SONUÇ: Koraner arter hastalığı olan ve koroner baypas cerrahisi geçirecek hastalarda BURP manevrasının KH ve OAB değerleri ile EKG’deki QT ve P dalga dispersiyonları üzerine olumsuz etkisinin olmadığını gözlemledik.
OBJECTIVE: In this study, we aimed to investigate the possible effects of “backward-upward right-sided pressure”(BURP) maneuver applied during tracheal intubation (TI) in patients that will undergo coronary bypass surgery on hemodynamic response and QT dispersion (QTd) and P wave dispersion (Pd).
METHODS: In this study, 40 patients undergoing elective coronary artery bypass graft surgery were included. Patients were divided into 2 groups as Group C (control group, n = 20) and Group B (BURP group, n = 20). Standard 12-lead electrocardiogram (ECG) was performed before induction. This ECG was recorded and was accepted as the baseline (EKG0). BURP maneuver was performed only to patients in group B, during laryngoscopy. 12-lead ECG recordings of the patients were also performed 1 min (EKG1) and 3 min (EKG3) after intubation. The two groups were compared in terms of hemodynamic parameters, QTd and Pd.
RESULTS: Demographic data were similar between groups (p> 0.05). Duration of intubation was similar in groups C and B (p> 0.05). There was no statistically significant difference between groups in terms of heart rate (HR) and mean arterial pressures (MAP), QTd and Pd dispersions during the follow-up time (p> 0.05).
CONCLUSION: We did not observe any kind of effects of BURP maneuver on QTd or Pd in ECG or on hemodynamic parameters such as HR and MAP in patients undergoing coronary artery bypass surgery.

6.Effects of Mannitol and Dopamine on Renal Function in Coronary Artery Bypass Surgery
Emine Bilge Narin, İlhan Öztekin, Seher Deniz Öztekin, Güler Topçu, Betül Öğütmen, Sevim Canik
doi: 10.5222/GKDAD.2014.033  Pages 33 - 40 (994 accesses)
AMAÇ: Uzun süreli Kardiyo-Pulmoner Baypas (KPB)’ın böbrek fonksiyonları üzerine olumsuz etkilerini azaltmak için kullanılan dopamin ve mannitol’ün veriliş şekil ve zamanına göre etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEMLER: Grup I (n: 25 hasta): Mannitol 1 gr kg-1 KPB prime solüsyonuna ilave edildi.
Grup II (n: 25 hasta): Anestezi indüksiyonu- ameliyat sonu aralığında dopamin 2 μgr kg-1 dk-1 hızında İV uygulandı.
Grup III (n: 25 hasta): Anestezi indüksiyonu- ameliyat sonu aralığında dopamin 2 μgr kg-1 dk-1 İV uygulandı ve KPB prime solüsyonuna mannitol 1 gr kg-1 ilave edildi.
Grup IV (n: 25 hasta) (Kontrol Grubu): İdrar azalması durumunda furosemid uygulandı.
Serum üre, kreatinin, albümin, idrarda mikroalbümin, idrarda kreatinin, serum sistatin-c değerleri preop ve postop olarak karşılaştırıldı.

BULGULAR: Systatin- c değerlerinde postop Grup I,II,III’de anlamlı artışlar izlendi (p<0,01). Mikroalbümin/idrar kreatinin oranlarında tüm gruplarda postop görülen yükseliş istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulundu (p<0,01).
SONUÇ: Böbrek hasarını belirlemek bakımından mikroalbumin/idrar kreatinin oranının cystatin- c düzeyinden daha hassas bir parametre olduğunu gözlemlemiş olduk. Dopamin infüzyonunun (2 μgr kg-1 dk-1) ve KPB döneminde Mannitol (1 gr kg-1 ) ile birlikte kullanılmasının, KPB’ın böbrekler üzerine olumsuz etkilerini önleme bakımından daha etkili olduğunu düşünmekteyiz.
OBJECTIVE: To compare the effects of dopamine and mannitol which are used to reduce the negative effects of long-term cardio-pulmonary bypass (CPB) on kidney function in according to manner of administration and by the time.
METHODS: : Group 1 (n = 25 patients): Mannitol (M) 1 g kg-1 was added to a priming solution of CPB.
Group 2 (n = 25 patients): Dopamine infusion (D) (2 mg kg-1 min-1 IV) was used from induction of anesthesia until end of the operation.
Group 3 (n = 25 patients): D (2 mg kg-1 min-1 IV) was used from induction of anesthesia until end of the operation and M 1 g kg-1 in the priming solution of CPB.
Group 4 (n = 25 patients) (Control Group): Furosemide was performed in case of a decrease of urine.
The values of serum urea, creatinine, albumin, urine microalbumin, urine creatinine, serum cystatin-C were compared to preop and postop periods.

RESULTS: Postop Cystatin C levels in Group I,II,III were observed a significant rise. The levels of Microalbumin / creatinine ratio in urine in all the groups at postop were seen advanced statistical significant (p <0.01).
CONCLUSION: To determine kidney damage we have observed that microalbumin / creatinine ratio in urine compared to the Cystatin C level is to be a more sensitive parameter. We think that the use of D (2 µg kg-1 min-1) combined with M (1 g kg-1) added during CPB is more effective in terms of preventing adverse effects of CPB on renal function.

CASE REPORT
7.A Delayed Tracheal Stenosis Diagnosis For An İntensive Care Patient With Anxiety Disorder
Büşra Tezcan, Yasemin Savcı, Bahar Aydınlı, Aslı Demir, Rabia Koçulu, Sevil Tokat, Ümit Karadeniz
doi: 10.5222/GKDAD.2014.041  Pages 41 - 44 (1018 accesses)
Endotrakeal entübasyon veya trakeostomi yoğun bakım hastalarında mekanik ventilasyon desteği için kullanılabilir ve bu nedenlerle yoğun bakımda uzun süre izlenen hastalarda çeşitli psikiyatrik sorunlar da görülebilir. Gerek entübasyon veya trakeostomi sonrası oluşabilen havayolu hasarı, gerek psikiyatrik problemler ciddi solunum sıkıntısı nedeni olabilirler.Geçirdiği Whipple operasyonu sonrası uzun süre yoğun bakım ve mekanik ventilasyon tedavisi alan ve perkütan trakeostomi açılan hasta genel durumunun düzelmesi sonrasında dekanüle edildi ve gelişen akut solunum sıkıntısı nedeniyle tekrar kanüle edilerek mekanik ventilasyon desteği almaya devam etti. Yoğun bakım tedavisinin başından beri anksiyete bozukluğu nedeniyle psikiyatrik tedavi de alan hastaya trakeostomi kanülünden girilerek fleksibl bronkoskopi yapıldı ve herhangi bir patoloji saptanmadı.Hasta tekrar dekanüle edilerek izlendi ve solunum sıkıntısının aynı şekilde tekrar etmesi üzerine çekilen boyun tomografisinde kanülün süperior komşuluğunda trakeal stenoz izlendi ve bu bölgeye trakeal dilatasyon uygulanmasının ardından hasta başarılı bir şekilde dekanüle edilerek taburcu edildi.
Endotracheal intubation or tracheostomy can be used for mechanical ventilation support in intensive care patients and these long time intensive care patients may suffer from different psychiatric problems. Airway injury can be seen after tracheostomy or endotracheal intubation and can cause respiratory distress like psychiatric problems.Percutaneous tracheostomy was performed to our patient who had a long time mechanical ventilation and intensive care therapy after whipple procedure and she was decanulated with the improvement of her general state. After an acute respiratory distress, she was recanulated and continued to have mechanical ventilation support. She was also treated for anxiety disorder with the intensive care unit therapy. Flexible bronchoscopy was performed from tracheostomy cannula and no pathology was determined. The patient was decannulated again during the follow-up she had respiratory distress again.When servical computed tomography performed, tracheal stenosis was seen at the superior of the cannula. After tracheal dilatation, the patient was decannulated and discharged successfully.

8.Anesthetic Management in a Case with Myastenia Gravis Who Underwent Simultaneously Coronary Artery Bypass Graft (CABG) Surgery and Thymectomy
Murat Aksun, Senem Girgin, Ufuk Yetkin, Volkan Kuru, Birzat Emre Gölboyu, Ali Gürbüz, Nagihan Karahan
doi: 10.5222/GKDAD.2014.045  Pages 45 - 48 (852 accesses)
Miyastenya Gravis (MG), sinir kas kavşağında asetilkolin (ACH) reseptörlerinin yıkımı ile karekterize, otoimmun bir hastalıktır. Tedavisinde başta anti kolinesterazlar olmak üzere, pek çok medikal ilaç grubu uygulanması yanı sıra timektomi önemli bir yer tutmaktadır. Süksinilkoline beklenmeyen yanıt, non depolarizan kas gevşeticilere aşırı duyarlılık ve postoperatif solunum yetmezliği riski nedeniyle anestezi yönetimi özellik göstermektedir. Biz, timektomi ile eşzamanlı KABG cerrahisi yapılan MG’li bir olguda uyguladığımız anestezi yönetimini sunmayı hedefledik.
Myastenia Gravis (MG) is an autoimmune disease which is characterized with the destruction of acetylcholine (ACH) receptors in the neuromuscular junction. Myastenia is treated mainly with acetylcholinesterase inhibitors and many other medications. Thymectomy has an important place in the treatment. Unexpected response to succinylcholine, overreaction to nondepolarizing neuromuscular blocking agents and the risk of postoperative respiratory failure complicates the anesthetic management. In this article, we aimed to present our anesthetic management in a case with MG who underwent simultaneously CABG surgery and thymectomy.

9.Anaesthetic Management of The Patient Undergoing Cardiopulmonary Bypass Graft Surgery After Pneumonectomy
Tülün Öztürk, Hamza Bambal, İhsan İşkesen, Hayrettin Şirin
doi: 10.5222/GKDAD.2014.049  Pages 49 - 54 (1025 accesses)
Bu olgu sunumunun amacı, pnömonektomi sonrası CABG cerrahisi geçiren hastada, preoperatif değerlendirme için önerileri, perioperatif yaşadığımız teknik zorlukları ve pulmoner hasarı azaltmak için kullandığımız ventilasyon yöntemlerini tartışmaktır.
The aim of this case report is to discuss the recommendations for preoperative evaluation, the preoperative technical difficulties we experienced and ventilation methods we used to minimize pulmonary injury of post-pneumonectomy patients who will undergo CABG.

10.A Rare Complication of Amiodarone: Diffuse Alveolar Hemorrhage
Alper Kararmaz, Pelin Çorman Dinçer, Firuz Çelikoğlu
doi: 10.5222/GKDAD.2014.055  Pages 55 - 58 (1175 accesses)
Antiaritmik olarak sıkça kullanılan bir ilaç olan amiodaronun nörolojik, oftalmik, kutanöz, hepatik ve pulmoner yan etkileri bilinmektedir. Kullanım süresi ve miktarına bağlı olarak pulmoner toksisite bulguları gözlenir. Pulmoner yan etkiler % 10-17 oranında görülür ve genellikle interstisiyel pnömoni şeklindedir. Bu olgu sunumunda, hızlı ventrikül cevaplı akut atrial fibrilasyon nedeniyle amiodaron tedavisi başlanan bayan hastada amiodaronun ender bir komplikasyonu olan yaygın alveolar hemoraji irdelenmiştir.
Amiodarone, a frequently used antiarrhythmic drug is known for having neurological, ophthalmic, cutaneous, hepatic and pulmonary side effects. Signs of pulmonary toxicity are observed dependent on the duration of exposure and the dose administered. Pulmonary complications occur in 10-17 % patients and interstitial pneumonia is the most common one. In this case report we present a female patient with acute atrial fibrillation associated with rapid ventricular response treated with amiodarone who developed diffuse alveolar hemorrhage, a rare complication of amiodarone.

11.A Rare Pulmonary Arterial Catheterization Complication: Knotting
Derya Arslan Yurtlu, Hasan Fatih Tanyeli, Murat Aksun, Nagihan Karahan, Orhan Gökalp, Ali Gürbüz
doi: 10.5222/GKDAD.2014.059  Pages 59 - 62 (1096 accesses)
Pulmoner arter kateterizasyonu ile ilgili çeşitli komplikasyonlar tanımlanmıştır ve hemotoraks gibi bazıları yaşamı tehdit eden nitelikte olabilmektedir. Pulmoner arter kateterinin düğümlenmesi ise ender karşılaşılan komplikasyonlardan biri olup, başka medikal sorunlara yol açması da olasıdır. Bu makalede pulmoner arter kateterinin düğümlenmesi sorunu ile karşılaşılan bir olgu sunularak sorunun çözüm yolları tartışılmıştır
Various complications related to pulmonary arterial catheterisation have been described and some of them such as hemothorax can be life- threatining. Knotting of the pulmonary arterial catheter is one of rare complications which has the potential to lead to other medical problems. In this manuscript, a case with knotting of the pulmonary arterial catheter has been described and solutions for this complication have been discussed.

LETTER TO THE EDITOR
12.The Sudden Onset of Anisocoria at the Patients in Intensive Care Units
Ayfer Açıkgöz, Özcan Ulaş Açıkgöz, Alican Açıkgöz, Bora Aykaç, Kamil Karaoğlu
doi: 10.5222/GKDAD.2014.063  Pages 63 - 64 (2247 accesses)
Abstract |Full Text PDF

13.A Variation of Radial Artery Detected During Ultrasound-Guided Cannulation
Alper Kilicaslan, Funda Gök, Gamze Sarkılar, Damlanur Üstün, Onur Bilge
doi: 10.5222/GKDAD.2014.065  Pages 65 - 66 (912 accesses)
Abstract |Full Text PDF

14.A Rare Complication Due to Subclavian Venous Catheterization: Malposition to Thorax
Ahmet Selim Özkan
doi: 10.5222/GKDAD.2014.067  Pages 67 - 68 (916 accesses)
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale