ISSN 1305-5550 | e-ISSN 2548-0669
Journal of Cardio-Vascular-Thoracic Anaesthesia and Intensive Care Society - GKD Anest Yoğ Bak Dern Derg: 24 (3)
Volume: 24  Issue: 3 - 2018
RESEARCH ARTICLE
1.Transesophageal Echocardiography: Sine Qua Non In Cardiac Surgery
Muharrem Koçyiğit, Özgen Ilgaz Koçyiğit, Ahmet Ümit Güllü, Şahin Şenay, Cem Alhan
doi: 10.5222/GKDAD.2018.60024  Pages 97 - 102 (792 accesses)
GİRİŞ ve AMAÇ: Kardiyak cerrahi sırasında intraoperatif transözefageal ekokardiyografi (TÖe) kardiyak patoloji ve cerrahi onarım hakkında bilgiler verir. Bu çalışmanın amacı kardiyak cerrahi uygulanan hastalarda cerrahi karar aşamasında TÖE'nin önemini belirlemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Ocak 2015 ile Aralık 2016 tarihleri arasında TÖE ile kardiyak cerrahi olan hastaların verileri gözden geçirildi. Kardiyopulmoner baypas öncesi ve sonrası intraoperatif TÖE değerlendirmesi yapıldı. Cerrahinin tipi, operasyon öncesi ekokardiyografi bulguları, kardiyopulmoner baypas öncesi ve sonrası TÖE bulguları ve aralarında oluşan farklılıklar değerlendirildi.
BULGULAR: İki yıllık periyotta kalp cerrahisi uygulanan toplam 284 hasta TÖE kullanılarak değerlendirildi. Hastaların %15.8 (n=45) ‘inde TÖEbulguları kardiyopulmoner bypas öncesi ekokardiyografi bulgular ile farklılık gösteriyordu. TÖE değerlendirme bulguları ile KPB öncesi ve sonrası cerrahi karar verme sırasıyla %3.5 (n=10) ve %2.5 (n=8) oranında etkilenmekteydi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Anestezist tarafından yapılan perioperatif TÖE cerrahi işlemler hakkında önemli bilgiler sağlayabilir, cerrahi işlemlerde değişikliğe neden olabilir ve erken cerrahi sonuçların başarısına katkı sağlayabilir.
INTRODUCTION: Intraoperative transoesophageal echocardiography (TEE) can provide information about the pathology and the surgical correction during cardiac surgery. The aim of this study was to determine the importance of TEE in surgical decision in patients undergoing cardiac surgery.
METHODS: We reviewed the data for all patients who underwent cardiac surgery with TEE between January 2015 and December 2016. Intraoperative TEE examination was performed before and after the cardiopulmonary bypass (CPB). The data collected were; type of surgery, preoperative echocardiographic diagnosis, TEE diagnosis before and after CPB and any differences between them.
RESULTS: A total of 284 patients who underwent cardiac surgery during 2 years period were examined with TEE. The initial TEE views of 15.8% (n = 45) of the patients differed from those observed before cardiopulmonary bypass (CPB). The results of the TEE examinations before and after CPB affected surgical decision-making in 3.5% (n = 10) and 2.5% (n = 8) of cases, respectively
DISCUSSION AND CONCLUSION: Perioperative TEE performed by the anaesthesiologist can provide important information, may lead to alterations in the surgical strategy and improve the operative outcomes.

2.Remote preconditioning might have protection for kidney in heart surgery
Funda Yıldırım, Dilşad Amanvermez Şenarslan, İhsan İşkesen, Adnan Taner Kurdal, Tülün Öztürk, Fatma Taneli, Mustafa Cerrahoğlu
doi: 10.5222/GKDAD.2018.59455  Pages 103 - 110 (799 accesses)
GİRİŞ ve AMAÇ: Uzak-iskemik ön-koşullanmanın böbrek üzerine olan koruyucu etkileri hakkında birbiriyle çelişen pek çok çalışma bulunduğu için bu uygulamanın koroner arter bypass (CABG) cerrahisi geçiren hastalarda erken postoperatif dönemde böbrek koruyucu etkisi olup olmadığını belirli biyobelirteçler aracılığıyla araştırmak amacıyla bu çalışma planlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Prospektif, randomize, kör çalışma; kardiyopulmoner bypass kullanılarak koroner arter bypass cerrahisi yapılan hastalarda (iskemi-reperfüzyona bağlı böbrek hasarını gösteren biyobelirteçlerde karışıklığa neden olabilecek faktörler elimine edildikten sonra) yapıldı. Hastalar randomize olarak pressure-cuff şişirilerek uzak-iskemik ön-koşullanma yapılan (çalışma grubu) ve yapılmayan (kontrol grubu) iki gruba ayrılmıştır. Böbrek fonksiyonları için üç farklı zamanda; (T1: kardiyopulmoner bypasstan 1 saat sonra, T2: cilt kapandıktan 6 saat sonra ve T3: postoperatif 24. saatte); sistatin C, nötrofil gelatinaz ilişkili lipokalin (NGAL) ve kreatinin düzeyleri incelenmiştir.
BULGULAR: Her iki grup arasında demografik veriler ile hemodinamik parametreler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı. Plazma sistatin C ve kreatinin değerleri bütün örnekleme zamanlarında kontrol grubunda çalışma grubuna göre anlamlı olarak farklı bulundu. Plazma NGAL düzeyleri kontrol grubunda çalışma grubuna göre iki örneklemede p=0,001 zaman, p=0,243 grup değerleri bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Düşük riskli hastalarda kardiyopulmoner bypasslı CABG cerrahisi öncesi uygulanan uzak-iskemik ön-koşullanma yönteminin böbrek fonksiyonlarını koruduğu görülmektedir. Bu yöntemin kalp cerrahisi hastalarında yararını gösterebilmek için farklı risk gruplarındaki hastalar için ileri çalışmalar planlanmalıdır.
INTRODUCTION: There are conflicting results about renoprotective effects of remote ischemic preconditioning (RIPC) at the previous studies. This study is designed to investigate the effects of this application on renal function by means of certain deliberate biomarkers in the early postoperative period in patients with coronary artery bypass graft (CABG) surgery.
METHODS: This prospective, randomized, and blinded study included patients who underwent isolated CABG surgery with cardiopulmonary bypass (CPB). The authors randomly assigned patients to RIPC to the left lower extremity using a blood pressure cuff (study group) or a cuff that was applied but not inflated or deflated (control group). Renal functions were analyzed by measuring cystatin C, neutrophil gelatinase-associated lipocalin (NGAL) and creatinine levels at 3 different time points: 1 hour (T1) after CPB and 6 hours (T2) after skin closure, and 24 hours postoperatively (T3).
RESULTS: There were no differences between the two groups in demographic values and the hemodynamic parameters. Plasma cystatin C and creatinin levels were significantly higher in the control group than those of the study group at all time points. Plasma NGAL levels were higher in the control group than in the study group at two time measures, p=0,001 for time; p=0,243 for group respectively.
DISCUSSION AND CONCLUSION: In low risk patients with on pump CABG surgery, RIPC seems to protect renal functions. Further studies with different risk groups should also be planned whether this procedure is useful in cardiac surgery patients.

3.Mortality after cardiac surgery; a comparison of BNP, EuroSCORE and SOFA Score
Ferda Fatma Kartufan, Kamil Karaoğlu
doi: 10.5222/GKDAD.2018.06978  Pages 111 - 117 (1202 accesses)
GİRİŞ ve AMAÇ: Kardiyak cerrahi sonrası mortalite %2.94-%30.7 arasındadır. Elektif izole koroner arter bypass greft (CABG) operasyonu geçirmiş hastaların preoperatif beyin natriüretik peptid (preBNP) düzeyleri ile 3 günlük Sequential Organ Failure Assessment (SOFA) ve maksimum SOFA skorlarının uzun dönem mortalite tahminindeki anlamlılık ve ayrım güçlerini European System for Cardiac Operative Risk Evaluation (EuroSCORE) ile kıyaslamayı amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Etik komite onaylı retrospektif çalışmamızda 2007-2009 yıllarında CABG olmuş hastaların verileri tarandı. Kayıtlarda veya kan testlerinde eksik olan, acil, ek cerrahi veya farklı cerrahi teknik (off pump) uygulanan, düşük mobilizasyonlu, sol ventrikül fonksiyonu <30%, pulmoner hipertansiyonu olan, ameliyat sırası ve sonrası ilk 60 günde kaybedilen hastalar çalışmamızdan dışlanarak; 45-80 yaş arası, 173 hastadan 40 adedi çalışmamıza alındı. BNP ölçümleri preoperatif alınmıştı. EuroSCORE preoperatif verilerden bilgisayar ortamında hesaplandı. SOFA skorları postoperatif cerrahi ilk 24st (SOFA0), 24-48st (SOFA1) ve 48-72st (SOFA2) ve 3 günün maksimum SOFA değeri (maxSOFA) hastaların yoğun bakım verilerinden hesaplandı.
SPSS 15.0 kullanıldı. Sonuçlar %95 güven aralığında, anlamlılık p<0.05 olarak kabul edildi.

BULGULAR: SOFA1 kaybedilen olgularda yaşayanlara göre EuroSCORE’dan daha anlamlıdır (sırasıyla p<0.05, p=0.06). PreBNP ile SOFA1 (p<0.05), SOFA2 (p<0.01) ve EuroSCORE (p<0.01) arasında pozitif korelasyon vardır.
SOFA1, ROC analizinde eğri altında kalan alana göre (EAA) mortalite tahmininde çok iyi (EAA: 0.764, p=0.02); EuroSCORE ise iyi (EAA: 0.727, p=0.05) olarak değerlendirilmiştir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Mortalite değerlendirmesinde SOFA skoru ve preBNP kıyaslanması bildiğimiz kadarıyla literatürde yoktur. Yüksek SOFA skorları ve preBNP değerleri CABG hastalarında mortaliteyle ilişkilidir.
Çalışmamızda CABG sonrası uzun dönem mortalite değerlendirmesinde SOFA1 diğer değerlendirme yöntemlerine göre daha anlamlı bulunmuştur.
INTRODUCTION: Mortality after cardiac surgery is between 2.94% and 30.7%. In our study, we aimed to compare the significance and the discrimination power of estimated long term mortality in patients who underwent elective isolated coronary artery bypass graft (CABG) operation with BNP; SOFA scores and EuroSCORE.

METHODS: Ethical committee approved our retrospective study. We searched 173 patients who underwent CABG between 2007 and 2009.
Lack of blood test results or patients records; emergent, additive surgery or different surgical technique( off-pump); weak mobilization; left ventricular function below 30%; pulmonary hipertension and mortality in operation theatre or within 60 days after surgery were discriminated.
40 patients were included. BNP blood tests were taken preoperatively. SOFA scores were measured from recorded datas of the patient’s in ICU(0-24hr SOFA0, 24-48hr SOFA1, 48-72hr SOFA2, maximum score of 3 days maxSOFA).
SPSS 15.0 was used. Obtained results were sustained within 95% confidence interval and the significance of p<0.05.
RESULTS: SOFA1 is more significant from EuroSCORE considering mortality of the patients ( SOFA1 p<0.05, EuroSCORE p=0.06). There is a positive correlation between preBNP and SOFA1 score (p<0.05), SOFA2 score (p<0.01) and EuroSCORE (p<0.01).
In mortality prediction, SOFA1 has evaluated as “better” and EuroSCORE as “good” according to ROC curve analysis (AUC: 0.764, p=0.02 and AUC: 0.727, p=0.05 respectively).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In our study, we found that SOFA1 is more significant than the other mortality prediction methods in long term mortality of the patients who underwent isolated CABG.


4.Comparison of Blood Gas Measurements Drawn with Synchronous Dried and Liquid Heparinized Injector and Biochemical Analyzes
Saliha Aksun, Berna Uyan, Murat Aksun, Elif Neziroğlu, Serap Öztürk, Hasan Fatih Tanyeli, Hasan İner, İhsan Peker, Orhan Gökalp, Nagihan Karahan, Ali Gürbüz
doi: 10.5222/GKDAD.2018.98704  Pages 118 - 123 (2896 accesses)
GİRİŞ ve AMAÇ: Arteriyel kan gazı(AKG) analizinde kuru heparinli enjektörler(KH) kullanılabildiği gibi, heparinle yıkama yapılmış enjektörler(SH) de kullanılabilmektedir. Çalışmamızda, iki yöntemin AKG parametreleri açısından karşılaştırılması ve biyokimyasal analizlerle korelasyonunu değerlendirilmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya kalp-damar yoğun bakım ünitesinde intraarteriyel kateteri olan 57 hasta alındı. Eş zamanlı KH'li ve SH'li(heparin sodyum) enjektöre alınan kanlar ve biyokimya analizleri karşılaştırıldı.
BULGULAR: SH'le PH,SO2,laktat ve HCO3 değerleri, KH'le ölçülen değerlerden istatistiksel olarak anlamlı düşük, baz açığı ise daha çok bulundu. K+ ölçümlerinde, SH sonuçları KH ve biyokimya sonuçlarından; KH sonuçları ise biyokimya sonuçlarından istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu. Na+ ölçümlerinde, SH sonuçları KH ve biyokimya sonuçlarından istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulundu. KH ile biyokimya sonuçları arasında anlamlı fark bulunmadı. Glikoz ölçümlerinde, SH sonuçlarının KH değerinden düşük, biyokimya sonuçlarından yüksek; KH sonuçlarının ise biyokimya sonuçlarından yüksek olması istatistiksel olarak anlamlı bulundu.
TARTIŞMA ve SONUÇ: SH'li örneklerde, KH'lilere göre daha asidotik veriler elde edilmiştir. Na+ değerlerinin SH kullanılanlarda yüksek bulunmasını, heparinin içeriğinde bulunan sodyumdan kaynaklandığını düşünmekteyiz. SH kullanılan örnekler dilüsyona bağlı K+ düzeylerinin düşüklüğüne neden olmuş olabilir. SH kullanıldığında enjektörün boyutu ve kanın miktarı önemlidir. SH'le enjektör yıkandıktan sonra heparin enjektörün içindeki havayla birlikte boşaltılmalıdır. Heparin tam boşaltılmadığında veya az kan çekildiğinde SH'e bağlı dilüsyon, pH’yı yanlış olarak düşük çıkartacaktır. SH'le yıkama sonrası enjektörde ne kadar heparin kaldığı tam bilinemeyeceğinden ve kişiler arasında farklı uygulamalar olabileceğinden, AKG analizinde KH'li enjektörlerin kullanımının daha uygun olacağını, biyokimyasal analizlerle aralarındaki farklar açısından da kan örneğinin alınma şeklinden, analiz süresine kadar geçen süre gibi pek çok faktörün etkisinin olabileceğini düşünmekteyiz.


INTRODUCTION: In arterial blood gas(ABG) analysis, heparin ready dry(DH) injectors can be used as well as heparin wash-done(LH) injectors. In our study, two methods were comparized in terms of ABG parameters and were evaluated the correlations of biochemical analyses.
METHODS: The study performed in cardiovascular surgeries intensive care unit in 57 patients who has intraarterial cathaters. Biochemical analysis were compared in simultaneously taken blood samples with DH injectors and LH(heparin sodium) injectors.
RESULTS: pH,sO2,lactate and HCO3 values measured statistically significantly low in LH injectors compared to DH injectors but base deficit values have been found to be high in samples taken with LH injectors. Potassium levels measured with LH injectors were statistically significantly lower than DH injectors and biochemistry results, and potassium levels measured with DH injectors were lower than biochemistry results. Sodium levels measured with LH injectors were found higher than DH injectors results and biochemistry results. There were no statistically significant difference between DH injectors and biochemistry results. In glucose measurements, LH results were statistically significantly lower than DH results and higher than biochemical results; furthermore DH results were higher than biochemical results.
DISCUSSION AND CONCLUSION: More acidotic results were obtained from LH injectors than DH injectors. We think that higher Na+ results obtained in LH injectors due to Na+ content of heparin itself. The samples using LH may have caused low levels of K+ due to dilution. When LH is used, the size of the injector and the amount of blood taken are important. Heparin has to be washed out of the injector with the air in the injector after heparin wash-done procedure. If heparin is not completely emptied, or when small amounts of blood are taken, blood pH may be masured lower because of LH-induced dilution. We think that, the amount of LH amount after syringe washing with heparin can not be fully known and different application will be done due to different individuals, DH injectors usage will be much more suitable and differences of results between biochemistry results may occur due to many factors such as the way of sample taking and the time period of analysis.

5.Bronchoscopy Controlled Percutaneous Tracheostomy Experiences
Arif Timuroğlu, Arsen Güngör, Saadet Menteş, Yeliz İrem Tunçel, Süheyla Ünver
doi: 10.5222/GKDAD.2018.89266  Pages 124 - 129 (1124 accesses)
GİRİŞ ve AMAÇ: Kritik yoğun bakım hastalarında trakeostomi açılması, uzamış mekanik ventilasyon nedeniyle tercih edilen, uzun zamandır kullanılan, sıklıkla yapılan bir uygulamadır. Son yıllarda perkütan dilatasyonel trakeostomi (PDT) işlemi sırasında fiberoptik bronkoskopi (FOB) kullanımının gerekliliği ile ilgili çeşitli görüşler oluşmuştur. Çalışmamızda PDT açılması işleminin FOB eşliğinde yapılması sırasındaki komplikasyonlarını retrospektif olarak incelemeyi amaçladık.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Anestezi yoğun bakım ünitesinde Aralık 2016-2017 tarihleri arasında FOB eşliğinde yapılan PDT işlemlerini retrospektif olarak hasta dosyalarından ve hastane elektronik kayıtlarından inceledik. Toplam 27 erişkin hastaya uzamış invaziv mekanik ventilasyon desteği gerekmesi nedeniyle FOB eşliğinde Griggs yöntemi ile trakeostomi işlemi uygulandığı görüldü. İşlem sırasında ve sonrasında oluşan cerrahi kanamalar, cilt altı amfizem, pnömotoraks, özefageal yaralanma, arka duvar hasarı, kanülün yanlış pasaja yönlenmesi, trakeal halka hasarı, orta hat dışı girişim ve hemodinamik-solunumsal değişiklikleri içeren olası komplikasyonlar kayıtlardan tespit edildi.
BULGULAR: Hastaların hiçbirinde pnömotoraks, cilt altı amfizem, majör kanama, paratrakeal kanül yerleşimi, trakea arka duvar hasarı görülmedi. İşlem sırasında hiçbir hastada cerrahi trakeostomi ihtiyacı olmadığı görüldü. Hastalarda işlem süresince oksijenasyonda bozulma olmadı. Üç hastada (%11,1) trakea palpasyonu ile tespit edilen cilt giriş yerinin orta hatta olduğu düşünülmesine rağmen bronkoskopik görüntüde iğnenin orta hatta olmadığı tespit edildi. Bir hastada (%3,7) işlem sırasında trakeal halka kırığı bronkoskopi ile tespit edildi, hastanın takiplerinde herhangi bir komplikasyon ile karşılaşılmadı.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kritik yoğun bakım hastalarında perkütan dilatasyonel trakeostomi uygulanması yatak başı güvenle yapılan bir işlemdir. Bizim yaptığımız bu retrospektif çalışmada bronkoskopi kullanılmadığı durumlarda tespit edilemeyecek olan bazı komplikasyonların bronkoskopi sayesinde tespit edilebildiği görülmüştür.
Sonuç olarak biz yoğun bakımda perkütan dilatasyonel trakeostomi uygulamalarında fiberoptik bronkoskopinin klinik olarak faydalı olduğunu düşünüyoruz.
INTRODUCTION: Opening of the tracheostomy in critical intensive care patients is a frequently used procedure that has been used for a long time. In recent years, various opinions have arisen regarding the necessity of using fiberoptic bronchoscopy (FOB) during percutaneous dilatational tracheostomy (PDT) procedure. We aimed to retrospectively review the complications of PDT with FOB.
METHODS: We retrospectively reviewed the PDT procedures with FOB performed in the anesthesia intensive care unit during between December 2016 and 2017. A total of 27 adult patients were found to have undergone trabecostomy with Griggs method on FOB accompanied by prolonged invasive mechanical ventilation support. Possible complications were identified during and after the procedure.
RESULTS: None of the patients had pneumothorax, subcutaneous emphysema, major bleeding, paratracheal cannulation, tracheal posterior wall injury. In three patients (11.1%), it was determined that the needle was not in the midline on the bronchoscopic image, though the skin entrance detected by tracheal palpation was considered to be the midline. In one patient (3.7%) the tracheal ring fracture was detected by bronchoscopy during the procedure and no complications were observed in the patient's follow-up.
DISCUSSION AND CONCLUSION: Percutaneous dilatationally tracheostomy in critical intensive care patients is a safe procedure and performed on bedside. In this retrospective study, it was observed that some complications that could not be detected in cases where bronchoscopy was not used could be detected by bronchoscopy.
In conclusion, we think that fiberoptic bronchoscopy is clinically useful in percutaneous dilatational tracheostomy in intensive care unit.

LETTER TO THE EDITOR
6.Malposition of the Hemodialysis Catheter in the Persistent Left Superior Vena Cava
Serkan Burç Deşer, Semih Murat Yücel
doi: 10.5222/GKDAD.2018.18199  Pages 130 - 131 (791 accesses)
Abstract |Full Text PDF

CASE REPORT
7.Dexmedetomidine Use in Application of Simultaneous Thoracic and Abdominal Endovascular Stent Graft Reconstruction
Alev Şaylan, Büşra Yetkin Tezcan, Dilek Öztürk Kazancı, Mine Altınkaya Chavush, Eslem İnce Yılmaz, Ayşegül Özgök
doi: 10.5222/GKDAD.2018.98700  Pages 132 - 135 (1358 accesses)
Endovasküler yöntemle aort anevrizma cerrahisi onarımı, anatomik olarak uygun torasik ve abdominal lezyonlarda sıklıkla tercih edilmektedir. Torako-abdominal anevrizmaların endovasküler tedavisinde eşzamanlı torakal ve abdominal endovasküler stent greft rekonstrüksiyonu (TEVAR+EVAR) ise oldukça nadir yapılan uzun süreli bir işlemdir. Bu komplike işlem anestezik yönetim açısından yüksek risklidir.
Bu yazıda torakal ve abdominal aort anevrizması, endovasküler olarak aynı seansta başarılı bir şekilde tedavi edilen hastamızın anestezi yönetiminde deksmedetomidin kullanımı sunulmuştur.
Endovascular approach in aortic aneurysm repair is usually chosen for appropriate thoracal and abdominal lesions but simultaneous thoracal and abdominal endovascular stent graft reconstruction in the endovascular treatment of thoracoabdominal aneurysms (TEVAR +EVAR) is rarely performed. This is a high risk complex procedure for anesthetic management.
In this report, the dexmedetomidine use in the anesthetic management of a patient during successful endovascular treatment of simultaneous thoracal and abdominal aortic aneurysms is described.

8.Developing Aortic Dissection İn Early Postpartum Period
Ali Kemal Gür, Esra Eker, Arzu Esen Tekeli
doi: 10.5222/GKDAD.2018.82905  Pages 136 - 139 (988 accesses)
İntima ve media tabakasının ayrılması sonucu gelişen aort diseksiyonu tedavi edilmediği takdirde mortal seyreden bir hastalıktır. Tedavisi acil cerrahi müdahale olan aort diseksiyonu genellikle hipertansif ve bağ doku hastalığı olan hastalarda görülmektedir. Gebeliğe bağlı hipervolemi, taşikardi, kardiyak output artışı ve özellikle gebeliğin son dönemlerinde aortaya ve iliac arterlere bası sonrası asendan ve torakal aortada meydana gelen basınç gebelikteki aort diseksiyonları için risk faktörleridir. Bu yazımızda yirmi dokuz yaşında herhangi bir kardiyak öyküsü olmayan 35 haftalık gebelik sonrası üçüncü çocuğunu doğuran ve postpartum 1. Günde ani başlayan sırt ağrısı ile yapılan tetkikler sonrasında aort diseksiyonu tanısı konan bir kadın hastayı sunmak istedik.
Aortic dissection, which is a result of the separation of the intima and media layer of the is a mortal disease if not treated. It is usually seen in patients with hypertensive and connective tissue disease. The treatment of aortic dissection is emergency surgical intervention. Hypervolemia, tachycardia, increased cardiac output due to pregnancy and rise of arterial pressure in the ascending and thoracic aorta due to external pressure on aorta and iliac arteries in the last period of pregnancy are risk factors for gestational aortic dissection. In this case, we present a 29 years old female patient, with no prior cardiac risk factor, who had delivered her third child after a 35-week pregnancy. She experienced a sudden-onset back pain on post-partum first day. Further analysis showed she had an aortic dissection

9.MASSIVE PULMONARY EMBOLISM RELATED CARDIAC ARREST AND SUCCESSFUL SYSTEMIC THROMBOLYSIS
Dostalı Alıyev, Cihan Şahin, Onur Özlü
doi: 10.5222/GKDAD.2018.77698  Pages 140 - 144 (1592 accesses)
Şiddetli nefes darlığı ve genel durum bozukluğu ile acil servise başvuran 70 yaşındaki erkek hastanın kontrastlı gögüş tomografisinde sağ ve sol ana pulmoner arterlerde, segmental ve subsegmental dallarda masif tromboemboli ile uyumlu dolma defektleri saptandı. Solunum yetmezliği nedeni ile mekanik ventilatör desteği sağlanan hastada kardiyak arest gelişmesine bağlı 55 dakika resusitasyon uygulanmasıyla eş zamanlı rekombinan doku plazminojen aktivatörü alteplaz ile trombolitik tedavi uygulandı. Spontan dolaşımı düzelen hasta iki gün yoğun bakım ünitesinde gözlendikten sonra kardiyoloji servisine nakledildi.
Akut masif pulmoner emboli tanısı alan ve hemodinamisi stabil olmayan hastalarda alteplaz ile erken sistemik trombolitik tedavi hayat kurtarıcıdır.
Contrast-enhanced chest computer tomography of 70-year-old man who presented with shortness of breath, progressive worsening of general condition demonstrated filling defects in both branchi of main pulmonary arteries consistent with obstructing thrombi.
Resuscitation was performed for 55 minutes due to cardiac arrest developed in the patient who was ventilated due to respiratory insufficiency and simultaneous was treated with recombinant tissue plasminogen activator-alteplase. The patient whose spontaneous circulation improved was observed at the intensive care unit for two days and then transferred to the cardiology service. Early systemic thrombolytic therapy is life-saving in hemodynamically unstable patients with acute massive pulmonary embolism.

LookUs & Online Makale