ISSN 1305-5550 | e-ISSN 2548-0669
Journal of Cardio-Vascular-Thoracic Anaesthesia and Intensive Care Society - GKD Anest Yoğ Bak Dern Derg: 18 (2)
Volume: 18  Issue: 2 - 2012
REVIEW
1.Transfusion Triggers in Cardiac Surgery
Tayfun Güler
doi: 10.5222/GKDAD.2012.027  Pages 27 - 45 (1904 accesses)
Özellikle kardiyopulmoner baypas eşliğinde yapılanlarda olmak üzere kardiyak cerrahide kan transfüzyonu gerektiren perioperatif kanama sıklığı yüksek olduğundan kardiyak operasyonlar mevcut kan deposunun %10-15 kadarını tüketmektedir. Kardiyak cerrahide yaşam kurtaran etkinliğine ek olarak eritrosit süspansiyonlarının transfüzyonu, oksijen ihtiyacı ve sunumu arasındaki dengenin kritik ölçüde hematokrite bağlı olduğu durumlarda yarar sağlamaktadır. Ne yazık ki transfüzyonun sağlayacağı bu yararlı etkilerin karşısında transfüzyonun enfeksiyöz ve nonenfeksiyöz riskleri durmaktadır. Transfüzyona eşlik eden enfeksiyöz komplikasyonların transfüzyon öncesinde saptanmasına yönelik tekniklerin gelişmiş olması nedeniyle günümüzde artık, Amerika Birleşik Devletleri’nde transfüzyondan kaynaklanan ölümlerin büyük bir çoğunluğundan nonenfeksiyöz komplikasyonlar sorumlu tutulmaktadır. Örneğin transfüzyonla ilişkili akut akciğer hasarı, transfüzyona bağlı dolaşım yüklenmesi ve hemolitik transfüzyon reaksiyonları, transfüzyona bağlı ölümlerde ilk üç sırada yer alan komplikasyonlardır.(1-4)

Kardiyak cerrahi hastalarında transfüzyonun taşıyabileceği morbidite ve mortalite riski düşünüldüğünde, anestezistlerin ve yoğun bakımcıların transfüzyon kararı verirken daha özenli düşünmeleri zorunlu hale gelmektedir. Bu yazıda, kardiyak cerrahi uygulanan hastalarda, akut anemi ve eritrosit transfüzyonunun riskleri ile güncel perioperatif kan transfüzyonu endikasyonları özetlenmektedir.
Perioperative bleeding requiring blood transfusion is common during cardiac operations, especially those procedures that require cardiopulmonary bypass and cardiac operations consume as much as 10% to 15% of the nation’s blood supply. In addition to its life-saving effect in cardiac surgery, transfusion of allogenic packed red blood cells (RBC) can be beneficial in situations where a critically low hematocrit is contributing to a state of oxygen-supply dependency. Unfortunately, these benefits are countered by the risks of infectious and noninfectious complications of transfusion. As screening for transfusion-associated infections has improved, noninfectious complications of transfusion now cause the majority of morbidity and mortality associated with transfusion in the United States. For example, transfusion-related acute lung injury, transfusion-associated circulatory overload, and hemolytic transfusion-reactions are the first, second, and third leading causes of death from transfusion, respectively.(1-4)

In cardiac surgery patients, anesthesiologists and intensive care physicians must carefully consider the advantages and disadvantages of acute anemia and transfusion of blood products before making the decision of transfusion in avoid to its high morbidity and mortality profile. The aim of this article is to summarize the risks of acute anemia and RBC transfusions and to share the current indications for RBC transfusions in cardiac surgery patients.

EXPERIMENTAL WORK
2.Evalution of nosocomial infections and antibiotic resistance profiles in intensive care unit
Nazan Atalan, Osman Fazlıoğulları, Tolga Şitilci, Cem Başaran
doi: 10.5222/GKDAD.2012.046  Pages 46 - 51 (1632 accesses)
AMAÇ: Bu çalışmada yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) gelişen hastane infeksiyonlarının tipleri, etken patojenleri ve bu patojenlerin antibiyotik direnç profillerinin belirlenmesi amaçlandı.
YÖNTEMLER: Hastanemiz YBÜ’de 72 saatten fazla tedavi gören 189 hasta değerlendirilmeye alındı. Tüm hastalardan YBÜ’ye alındığında balgam veya trakeal aspirasyon materyali, idrar, ateş 38,0 C ve üzerinde ise kan örneği ile mevcut olan herhangi bir akıntı veya yaradan örnek alınarak kültür-antibiyograma gönderildi. Antibiyogram sonucuna kadar hastanın varsa mevcut antibiyoterapisine devam edildi. Hastalar her gün düzenli olarak İnfeksiyon hastalıkları uzmanı ile birlikte değerlendirildi. Hastane infeksiyonunun belirlenmesinde CDC (Centers for Disease Control and Prevention) ölçütleri kullanıldı.
BULGULAR: Çalışmamızda 42 hastada 77 infeksiyon atağı saptandı. Hastane infeksiyonlarının dağılımı sıklık sırasına göre: ventilatör ilişkili pnömoni (VİP) (n=35, %45.5), üriner sistem infeksiyonu (ÜSİ) (n=23, %29.9), pnömoni (n=18, %23.4) ve primer bakteriyemi (n=2, %2.6) şeklinde saptandı. Etken bakteriler; Acinetobacter suşları %27.3, Pseudomonas aeruginosa %19.5, Stafilococcus aureus %18.2, E.coli %16.9, Enterococcus türleri %11.7 ve Candida %16.9 olarak izole edildi. S.aureus suşlarında metisilin rezistansı %71.4’di, vankomisin direnci saptanmadı. Pnömoni vakalarında en sık; P. aeruginosa (%27.8) ve metisiline dirençli S.aureus (MRSA) (%22.2), VİP vakalarında en sık; Acinetobacter spp. (%48.6) ve P. aeruginosa (%20.0), ÜSE’de ise en sık; Esherichia coli (%40.9) ve Enterococcus spp. (%40.9) saptandı. İki primer bakteriyemi olgusunda da MRSA etken patojendi.
SONUÇ: YBÜ’de infeksiyonların kontrol altına alınabilmesi için her hastanede infeksiyon etkenleri ve direnç profilleri düzenli olarak izlenmeli ve bu sonuçlar ışığında ileriye dönük etkin enfeksiyon kontrol hedef ve planları yapılmalıdır.
OBJECTIVE: In this study the aim was to determine the etiological agents of nasocomial infections and pathogens in intensive care unit.
METHODS: We studied on 189 patients who were treated more than 72 hours in our intensive care unit (ICU). Sputum, tracheal aspirate, urine sample, swab from any wound and blood sample with a concomittent fever higher than 38ºC were collected to evaluate the infectious status during the patient’s first admission into the intensive care unit. The previous prescribed antibiotic regimen has been continued till the culture results obtained.The patients were followed up prospectively daily together with infectious disease specialists. Nasocomial infections were defined based on CDC criteria (Centers for Disease Control and Prevention).
RESULTS: Totally, there were 42 patients who developed 77 episodes of infection. The types of infections were as follows: ventilator-associated pneumonia (VAP) (n=37, 45.5%), urinary tract infections (n=23, 29.9%), pneumonia (n=18, 23.4%), primary bacteremia (n=2, 2.6%). The most frequent pathogens were Acinetobacter spp. (27.3%), Pseudomonas aeruginosa (19.5%), Stafilococcus aureus (18.2%), E.coli (16.9), Candida spp. (16.9%), Enterococcus spp. (11.7%). Resistance to methicillin was 71.4% among S.aureus isolates, without any resistance to vancomycin. The most frequent pathogens in pneumonia patients; P. aeruginosa (27.8%) and methicillin resistance S.aureus (MRSA) (22.2%) was determined. The most frequent pathogens in VAP patients; Acinetobacter spp. (48.6%) and P.aeruginosa (20.0%), in urinary tract infections; Esherichia coli (40.9%) and Enterococcus spp. (40.9%) was found. MRSA was determined in both primary bacteriemia patients.
CONCLUSION: Monitoring of nosocomial infections, infectious agents and resistance rates should be evaluated together. Surveillance studies should be performed regularly, besides appliying effective infection control policies so that the prevention of infections in ICU can be effectively controlled.

CASE REPORT
3.Perioperative myocardial infarction in thoracic surgery: Awareness, recognition, follow-up and treatment
Zerrin Sungur Ülke, Kemal Koltka, Emre Çamcı, Mert Şentürk
doi: 10.5222/GKDAD.2012.052  Pages 52 - 56 (1581 accesses)
Perioperatif miyokard enfarktüsü (PME) hasta morbidite ve mortalitesini etkileyen ciddi bir sorundur. Ancak özgeçmişinde iskemik kalp hastalığı (İKH) tanısı veya risk faktörü olmayan hastalarda tanı çok daha güçlük göstermektedir. Erken tanı ve tedavi hasta prognozunu olumlu etkilemektedir. Burada özgeçmişinde İKH olmayan bir olguda gelişen PME bir olgu sunulacaktır.
Perioperative myocardial infarction (PMI) constitute a serious problem which has considerable impact on patient’s morbidity and mortality. The recognition of PMI seems more difficult in patient without previous history or risk factor. However early diagnosis and intervention could improve outcome. We herein present a case of PMI in a patient who had no history of cardiac disease.

LookUs & Online Makale